ÖKSÜRÜK NASIL GEÇER, ÖKSÜRÜK İÇİN ŞİFALI BİTKİLER

Öksürük Nasıl geçer?
Öksürük bitkisel tedavisi
  Öksürük, solunum yollarını temizleyen bir mekanizmadır. Bu refleks hareketi, bü­tün solunum yollarını yabancı cisimlerden, hava kir­liliğinden ve birikmiş mukuslardan korur.
  Hava yollarında bulunan en küçük tahriş edici  bir şey, be­yindeki öksürük merkezine saniyenin milyonda birin­de hemen  işaret gönderir. Haber hemen göğüs kaslarına aktarılır ve patlatılan bir öksürükle hava yolları tahriş edici şeyden temizlenir. Bu öksürük  hareketi temizleninceye kadar devam eder.
Bir mikrop, bronşlara ve akciğerlere dolduğunda iltihap meydana gelir ve bir tahriş kaynağı oluşturup öksürüğü yaratır.
îki temel öksürük türü vardır. Birincisi kuru öksürük olup, sigara, duman, tozdan tahriş sonucu or­taya çıkar. İkincisi, enfeksiyondan meydana gelen bal­gam, mukusf ve cerahati dışarıya atan öksürüktür. Öksürüğün tedavisi, kuşkusuz, altındaki hastalığa yönelik olmalıdır. Kuru öksürük, sigara, hava kirliliği gibi tahrişler ortadan kaldırılırsa genellikle kesilir. Uygun bir havalandırma ve havanın nemlendirilmesi ile, öksürük azalır.
Enfeksiyon ile baş gösteren öksürük  antibiyotiklerle tedavi edilir. Enfeksi­yonlardan doğan öksürükler, pisliklerin akciğerlerde birikmemesi için, kesilmez devamlıdır. Biraz aşağıda Prof dr Ahmet Marankinin bir önerisine yer vereceğiz:


Prof. Dr.
Ahmet Maranki
havaların soğuması ile birlikte geçmeyen öksürüklere çok iyi gelen bal-turp kürünü önerdi.
Bal-turp kürünü 2 şekilde uygulayabilirsiniz
1.Uygulama;Bir adet turpu rendeleyin (kırmızı veya siyah turp olabilir). Hakiki bal (burası önemli balın hakiki olması gerekiyor.) ile karıştırdıktan sonra bir tülbentin içerisine koyun. Sonra tülbenti yüksek bir yere asarak altına bir tas koyun.10-12 saat kadar balın süzülmesi için bekletin. Süzdüğünüz bal -turp suyu karışımını büyük-küçük, yaş sınırı olmadan herkes kullanabilir. eğer öksürük hala geçmediyse 2. uygulamayı yapın.
2. Uygulama: Bir turpun alt kısmını keserek içini biraz oyduktan sonra uzun sap kısmını da kesin. Turpun oyulan kısmı yukarı gelecek şekilde bir su bardağının üstüne yerleştirin. Turpun oyduğunuz kısmına bal doldurun ve10-12 saat kadar balın süzülmesi için bekletin.
Elde edilen turptan süzülmüş balı anne sütü emen bebekler de, yetişkinler de dahil olmak üzere herkes içebilir.
Bebeklerin öksürük tedavisinde de kullanılabilir.

DİŞ AĞRISI NASIL GEÇER, DİŞ AĞRISI NEDENLERİ

Prof.Dr.Ahmet Maranki kendi kitabı olan ''Kozmik bilim ışığında şifalı bitkiler kitabında'' Diş ağrılarına karşı hangi şifalı bitkilerin iyi geldiğini ve diş ağrılarının nasıl azalacağı hakkında bilgiler vermiştir.İşte Bu diş ağrısı için bilgiler
"
Diş Ağrılarını geçiren öneriler
- Ağrıyan dişin üzerine tuz koymak diş ağrısını bir miktar da olsa azaltır.

- Defne yaprağı sirke ile kaynatılıp, gargara halinde kullanılırsa faydası görülür.

- Sarımsak ezilerek ağrıyan dişin etrafı sarımsakla ovulursa ağrı hafifler.

- Bir bardak kaynar suya, bir tatlı kaşığı ada çayı konulur. 20 dakika bekletilip ılık halde gargara yapılırsa fayda sağlar.

- Nane iyice kıyılır, suda bir kaç gün bekletilir. Ağrıyan ve çürük dişlerin etrafına bir miktar pamukla konulursa ağrı geçer.

- Bir bardak suya birkaç damla karanfil esansı konulup bu suyla ağız çalkalanırsa ağrı azalır.

-Maydanoz ezilir ağrıyan dişe sürülürse ağrı azalır."
 
Diş Ağrısı nedenleri arasında ilk sırayı diş çürükleri alır. Diş minesinin aşınması, dişeti hastalıkları ve iltihaplanması gibi nedenlerin yanı sıra sinüzit gibi hastalıklar da diş ağrısına neden olabilir.
Diş ağrısı en zor ağrılardan biri olarak kabul edilir ve ihmal edilmemelidir. Tedavi edilmezse ağrı giderek şiddetlenir ve dayanılmaz bir hal alabilir. Dişeti iltihapları ağrının yanında şişliklere de neden olabilir.
Diş ağrısı ihmal edilmemeli ve diş hekimine gitmekte gecikmemelidir. Çünkü diş ağrısı çok ender olarak kendiliğinden geçer ve hasar görmeye başlayan diş tekrar eski halini almaz. Bu nedenle ağız ve diş sağlığı için erken müdahale ile tedaviye başlanması önemlidir.
Diş ağrısı tedavisi için diş hekiminin tavsiyelerine uymak gerekir. Bununla birlikte diş ağrısını hafifletmek için “Diş ağrısına ne iyi gelir?” dersek: Öncelikle ağrının sebebine bakmak gerekir. Çürük Dişlerden kaynaklanan ağrıların kesin çözümü çürüğün tedavi edilmesidir. İltihaplardan kaynaklanan ağrılar, çoğunlukla iltihabın kuruması ile geçer. Bunun için deuygun bir antibiyotik kullanmak gerekebilir. Ağrı kesiciler diş ağrısına çözüm değildir fakat ağrıyı hafifletmek için kullanılabilir. Dişetlerini tahriş etmemek için aspirin gibi ağrı kesicileri doğrudan ağrıyan bölgeye koymamak gerekir.


TANSİYON YÜKSELMESİ NEDEN OLUR VE TEDAVİSİ

TANSiYON,   tansiyonun kelime anlamı kan basıncı, kanın atardamar duvarlarına yaptığı basınçtır. Bu basınç sayesinde, kan vücuttaki bütün organ ve dokulara kadar nekledilebilmektedir. Bu organ ve dokuların hayatiyetini devam ettirebilmesi için gerekli maddeler bu kandankarşılanır. Tansiyonun belirli normal değerleri vardır. Tansiyonun bu normla değerlerin altına inmesi veya üstüne çıkması sağlık açısından çok zararlıdır.    genellikle atardamarların, az oranda da toplar damarların gerilim derecesi olarak kullanılır. Ayrıca sinir gerginliklerine, karın içi sıvı fazlalığından ileri gelen gerilimlere, kafa içi basınçlarına da tıp dilinde tansiyon denilir.
Tansiyon, düşük, normal ya da yüksek olabilir. Düşük tansiyona hipotansiyon yüksek tansiyona da hipertansiyon denir.                                                                                                                         TANSİYON NEDEN YÜKSELİR ?TANSİYON, doğrudan doğruya bir damar hastalığı değildir. Çeşitli organ ların, özellikle kalbin, iç salgı bezlerinin, sinir sisteminin, kan kitlesinin ve böbreklerin etkisi ile tansiyon yükselmelen görülür. Tansiyon yükselmesinin en büyiik sebebi böbreklerdir. Böbreklerin normal görevlerini yapanıamalan yüzünden, böbreklerden geçen kan azahrsa tansiyon yükselmesi, böbreklerden geçen kanm çoğalması sonucu da tansiyon düşmesi görülür. Böbreklerde tansiyonun yükselmesine ya da alçalmasına sebep olan bazı maddeler ortaya çıkan bozukluk sebebiyle kana geçer ve böylece de hiper tansiyon ya da hipotansiyon durumu meydana gelir.
  NORMAL TANSİYON :Tam sağlıklı bir insanın atardamarlarındaki gerilim derecesine normal tansiyon denir. Normal tansiyon denir. Normal tansiyon, yaşa, vücudun dunımuna, beden ve kafa çalışma derecesine ve günün her saatine göre değişiklik gösterir. Normal tansiyon dinlenme sırasında en düşük derecededir .
DÜŞÜK TANSİYON :
Kan damarlarının çapını düzenleyen sinirlerin görevlerini tam olarak yerine getirememesinden düşük tansiyon ortaya çıkar. Düşük tansiyon genellikle sinir bozukluklarında, yorgunluklarda, üzüntülü durumlarda olur. Ciddi kalp hastalıklarında da tansiyonun düşüklüğü önemli bir belirti olmaktadır. Düşük tansiyon böbreküstü muhafazası hastalıklarında da görülür.
Tansiyonu düşük olanlarda enerji azlığı, baş dönmesi, göz kararması, çekingenlik belirtiler olur.
YÜKSEK TANSİYON : Yüksek tansiyon da bir ya da birkaç
hastalığın belirtisi olarak ortaya çıkar.
Özellikle böbrekten kan geçmesini engelleyen,  idrarı önleyen hastalıklarda görülür.  İlerlemiş böbrek
hastalığı, damar sertliği tansiyonu yükselten sebepler arasındadır.
Yüksek tansiyon, beyin damazlarının tıkanması ve yırtılması gibi çok tehlikeli durumlara yol açar Beyin göz böbrek damar ve kalbte hasarlar meydana getirir.
GEÇİCİ  TANSİYON YÜKSELMESi HEYECAN, irkilme, sinirlenme, ruh sarsıntısı, yorgunluk ve soğuk yüzünden geçici tansiyon yükselmesi görülebilir. Bu halde sebep ortadan kalkınca ve vücut dinlenince tansiyon tekrar normal haline döner. Kahve, çay ve su gibi içecekler aşırı derecede alındığında tansiyon geçici olarak yükselir. Bu tür içeceklerin sık sık aşırı derecede alınması tansiyonun da sık sık yükselmesine yol açacağından damarın bozulmasına ve damarlar içinde zararlı maddelerin toplanmasına sebep olur. bu yüzden

KAKULENİN FAYDALARI

KAKULE; Güneydoğu Asya, Batı ve Güney Hindistan'ın sıcak bölgelerinde yetişen, 4-5 m boyunda, büyük yapraklı  bir bitki cinsidir.
Özellikle Güney Hindistan’ın bataklık ormanlarında yabânî olarak yetişir. Tohumları mercimek şeklinde ve büyüklüğündedir. kırmızımsı esmer renkte olup, çok keskin kokuludur. Kakule yetiştiği yere göre isim alır. Seyhan kakulesi, Malabar kakulesi,
KAKULENİN FAYDALARI
- Dizanteriyi tedavi eder.
- Bol idrar söktürür.
- Mideyi çalıştırır, gaz söktürür.
- Mide gazı dolayısı ile meydana gelen kalp rahatsızlığını önler.
- Mide bozukluğu sonucu meydana gelen Migreni geçirir.
- Akciğerler için antiseptiktir.
- Bronşite çok faydalıdır.
- Kakule, dövülerek toz haline geitirilip, buruna çekirlirse nezleyi keser.
- Ağız Kokusuna: Kakule Aktarlarda kapsül şeklinde bulunan (çekirdek kakule diye satılıyor olabilir) kakuleden yanınızda bulundurun ve gün içerisinde sakız gibi çiğneyin. Hem ferahlatır hem de ağız kokusunu giderir.
- Mide Bulantısı İçin: Mideniz bulandığında, kaynatacağınız nanenin içerisine bir tutam kakule atın ve daha sonra limon ve bal ilave ederek için. Bulantınız iyileşecektir İştahsızlık için: İştahsızlara Kaynatılmış kakule esmer şeker veya balla tatlandırılıp içildiğinde iştahsızlık probleminin çözümünde bir hayli yol almış olursunuz.
- Kakule, Nane ve kekikle beraber kaynatılıp içilen kakule hem mide yaralarına hem de midede oluşan gazların giderilmesinde faydalıdır.
- Zihin açmak için : Zihni güçlendirici etkisi vardır

   kakule yi nerde bulabilirim.?
    - kakuleyi her türlü şifalı bitkiler satan attarlardan temin edebilirsiniz.

DİL YARASI NASIL GEÇER, DİL YARASI TEDAVİSİ


Boğazın tabanına bağlı olarak hareket edebilen, adeleden oiuşmuş bir organdır. En önemli görevleri, çiğnemeye yardımcı olmak, besini yutmak, tad almak ve konuş­ma fonksiyonunu sağlamaktır. Tad alma kabarcıkları, dilin her iki yanın­da bulunur. Bunlara papilla da denir. Di­lin üzerinde, ağzın bitiştiği yerde ve gırt­lakta da bulunurlar. Ince bir zar, dilin alt yüzeyini, ağzın tabanına bağlar. Frenilum da denen bu bağ bazen çok kısa olur ve çocuğun peltek konuşmasına yol acar. Basit bir operasyonla bu durum küçük yaşlarda giderilebilir.
Normal olarak dilin rengi pembemsi beyaz, nemli ve temizdir. Dilin kuru olması, koyu renk alması, üzerinde tüy bulunması, has­talık belirtisi sayılır, insanı rahatsız eden şikâyetlerden biri de dildeki yanma ve acı duygusudur.
Kızıl hastalığında, dil şişer, üzerinde kü­çük kabarcıklar belirir ve parlak, kırmızı bir renk alır. Bu görünüm çileğe benzedi­ğinden çilek dili adı verilir.
Dilin mikropla, mantarlar ve virüslerle eh-fekte olmasına veya sivri ve çarpık dişler yüzünden iltihaplanmasına glossit denir. -
dil 
Dil yanması çoğunlukla sindirim sistemin­deki bozuklukla ilgilidir. Bu durumda, sin­dirim sistemi şikâyetlerini gözden geçir­mek üzere doktora gitmek faydalıdır.
Bazı vakalarda dildeki yanmanın ve yara­ların, dişlere dolgu yapılması sonucu or­taya çıktığı anlaşılmıştır. Dolgu yerindeki elektrik potansiyelinin farklı olması bu du­rumu doğurur.
Bazen dilin yüzeyi, düzgünlüğünü yitirip girinti çıkıntılarla dolabilir. Bu duruma coğrafya dili denir. Bulaşıcı değildir. Ba­sit antiseptiklerle, ağız yıkamayla, vitamin bakımından zengin, demir ve karaciğer gi­bi kansızlığa karşı maddeler içeren besin ve ilaçlarla tedavi edilebilir. Papillaların aşırı uzayarak küçük siyah kıllar şeklini almasına siyah kıllı dil (Lingua nigra pilosa) denmektedir. Sebep olarak bazı mantarlar, mikroplar ve antibiotikler gösterilmektedir.

BİRA ZARARLI MIDIR?, BİRANIN ZARARLARI VE YARARLARI

Öncelikle Eğer bira içmeye yeni başlamayı düşünüyorsanız hiç başlamamanızı isterim
Çünkü bir araştırmaya göre;
" İstanbul'da 2845 lise öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırmada, son bir ay içinde alkollü içki içenlerin oranı %23,5 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre biranın en önce başlanan ve en sık içilen alkollü içki olduğu belirlenmiştir.
"
 Bu araştırma sonucu gösteriyor ki sadece kilo aldırır denilerek başlanan biranın daha ileriki dönem de diğer içki türlerine de bağımlılık yaptırdığı ortaya çıkmıştır. 

 biranın zararları

: Bira vücutta bir çok organa zarar vermekle beraber en çok beyinde tahribata neden olmaktadır. Beyne ilk etkisi yorum ve düşünceyi kontrol eden bölgeyi yavaşlatmasıdır. Böylece kişinin hatırlama, anlama, karar verme gibi normal akli görevlerini yürütmesine engel olur. Birey rahatlamadan dolayı önce kendini serbest ve neşeli hisseder. Ayrıca beyinde adale kontrol merkezine de zarar verdiği için kol ve bacak koordinasyonu bozulur (Özgen, S : 3).
  Alkoliklerin bedensel hastalıklarının çoğu karaciğerle ilgilidir. Bu hastalıklar sarılık, siroz ve safra kesesinin iltihaplanması olarak kendini gösterir. Karaciğer sirozu alkol bağımlısı kişilerde kullanmayan kişilere oranla sekiz kat daha fazladır. Fazla miktarda kullanılan alkol gastrit, ülser, pankreas yetmezliği, pankreatik kanserler, kan basıncında yükselme, karaciğer enzimlerinde yükselme, karaciğer yağlanması gibi rahatsızlıklara neden olmaktadır (Cüceloğlu,1996:464).

Ayrıca bira içildiği anda ortaya çıkan fiziksel durumlar şunlardır.
 -kontrolsüzce kilo alındığı
- düşünmeden anlamsızca konuştuğu
- gereğinden fazla duygusallaşıldığı
- araba süremediği
- mantıklı düşünme yeteneklerini kaybettiklerinin
- hiç bir konuda uzlaşamadıklarının, ve
- hata yaptıklarında, hatalarını asla kabullenmedikleri daha doğrusu yaşadıklarının farkında olmadıklarını biliyormuydunuz.

BEBEK NE ZAMAN OTURUR? BEBEĞİM KAÇ AYLIKKEN OTURACAK?

Bebeğin vücudunun üst kısmının gelişebilmesi için belirli bir ayın geçmesi gerekiyor. Bebekler Sekizinci ayda ise tamamen desteksiz oturabiliyor.
 
Klinik Bebek, Çocuk ve Genç Sağlığı Merkezi’nden çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Gülnihal Şarman, çok yaygın mitlerden biri olan “Bebek oturtulmaz yoksa beli eğrilir” inanışının bebekte yol açabileceği sorunlar ve neler yapılması gerektiği konusunda bilgi verdi:
 
“Bebek oturtulmaz yoksa beli eğrilir” lafını çok sık duyuyoruz. Bu nedenle bebeklerin oturması engelleniyor ve dolayısıyla da bebeğin gelişimine bazı engeller konulmuş oluyor.


Doktorlar dördüncü aya kadar çocuğu zorlayıcı herhangi bir hareket yapılmamasını da öneriyor. Çünkü bebeğin kafasını tutabilmesi, sırtını düz tutabilmesi en erken dört aylıkken mümkün oluyor. Altı aylıkken de yanına destekler koyulduğunda yarı oturur vaziyette birkaç dakika geçirebiliyor.


Beli eğrilmez
Başını iyi tutan, kafasını iyi kaldıran, kendini öne getirmeye çalışan ya da ana kucağından atmaya çalışan, yarı yatar pozisyonda bile rahatsız olduğunu belli eden bebekleri destekleyerek kucağımızda oturtmanın hiçbir sakıncası yok, beli eğrilmez. Bu durumdaki bebekler genellikle dört aylıktır. Bebekler yaşamlarının her döneminde yeni kademelere geçiyorlar. Bu oturmayla ilgili dönem, bebeklikte üçüncü dördüncü ayda başlayan bir gelişimsel nokta. O nedenle bebeğin oturmasını yedinci ve sekizinci ayına kadar bekletmek, bebeklerin gelişimini engelleyici bir davranış oluyor.
Bebeğin oturması neden önemli? Oturmaya kadarki dönemde bebekler hep tavana bakıyor. Tavana bakarken aldıkları stimülasyon çok az, renk az sadece ışık var, hareket yok ve bu, bebeğin görsel ve sosyal gelişimi için yeterli değil. Bebek büyümeye başladığı zaman bir iki ayını geçirdikten sonra kendini öne doğru kaldırmaya başlayan hareketler yapar. Yüzükoyun koyduğunuz zaman kafasını dirseklerinin üzerine çıkacak kadar yükseltmeye başlar. Bu demektir ki boyun kasları ve sırt kasları artık hazırlanıyor. Bu durumda bebeklerin mutlaka ve mutlaka oturur ve etrafına bakar pozisyonlara getirilmeleri lazım. Kendi kendine oturamayan bir bebeği oturtursanız pat diye düşer. O nedenle ilk üç-dört ayında oturur pozisyona getirirken her zaman için destek verip arkasının dik olduğundan emin olunmalı. Ama dik de olsa oturur tarzda annenin kucağında kalabilir. Daha sonraki beşinci ve altıncı aylar içinde bebek desteklendiği zaman, mesela bir koltuk kenarına konulduğunda durabiliyorsa destekli şekilde oturtulabilir.
Oturuyorsa ek besine hazırdır
Bebek en erken yedinci ve sekizinci ayında desteksiz bir şekilde oturabiliyor. Yine bu oturma durumuna göre de ek besinlere geçiyoruz. Altıncı ve yedinci aya gelip de sırt kaslarını iyi koruyup, destekli bir şekilde tuttuğunuz zaman iyi oturabilir bir durumdaysa o zaman bebek artık yemeye de hazır demektir.
Bebeklere oturur pozisyonda dünya çok daha enteresan geliyor. Bebek, dışarıya çıkarıldığında arabaları seyredebilir, etrafta yürüyen insanları takip edebilir. Bebek oturduğu zaman çevresindeki kişilerle göz göze gelecektir. Bu göz göze gelmesi çok önemli, çünkü o gözlerden çok fazla mesaj alacaktır.
Yine oturan çocuk başka şeylere daha kolay ilgi gösterebiliyor. Yakalaması için, eline alması için merak edebilmesi için bir şekilde uzanıp etrafındakileri elde etme çabası daha erken başlamış oluyor.
Oturtulmaması sorun yaratabilir
Oturtulmayan, yatırılan bebeklerde bakış anomalileri olabiliyor. Mesela çok yatırılmış ve bir nedenle tek tarafa bakmayı tercih etmiş bebeklerde görme odaklanması bile değişebiliyor.

AĞIZ KOKUSU ÖNLEME, AĞIZ KOKUSU TEDAVİSİ AĞZIMIZIN KOKMAMASI İÇİN

Siz de konuşurken ağzınızdan bir koku geliyorsa bunu kimse size söylemeyecektir. Ve yapacakları tek şey sizden uzaklaşmak olacaktır.

Ağzınızın kokup kokmadığını kendiniz tespit etmeniz zor değil, eşinize dostunuza sorarak bile koku olup olmadığını öğrenebilirsiniz. Ancak net bir sonuç alabilmek için hekimler bazı cihazlardan destek alırlar. En azından ilk olarak doktora gitmenizde fayda var.
Halitozis adı verilen ağız kokusu, ağızda bulunan bakterilerin hidrojen sülfür içerikli ürünlerinden ortaya çıkar. Ağız sağlığına ve hijyenine yeterince dikkat etmeyen bireylerde hidrojen sülfür üreten bakteri sayısı artar bu da kötü kokuya neden olur.
Nefesin kötü kokması genellikle ağız içinden kaynaklanır. Ağızdaki bir enfeksiyon, dişeti hastalıkları veya ağız içinde birkaç saatten fazla kalmış gıda artıklarına yerleşen bakteriler kötü kokulara neden olurlar.
Ancak koku sadece diş ve ağız kaynaklı olmayabilir. Akciğer iltihabı, sinüzit, şeker hastalığı (aseton kokusu), mide bağırsak hastalıkları, böbrek yetmezliği (balık kokusu), karaciğer ve metabolizma bozuklukları da ağız kokusuna sebep olurlar.
Ağız kokusundan kurtulmanın ilk adımı, kokunun kaynağının tespit edilmesidir. Kokunun nedeni bulunduktan sonra ise tedavisi yapılır.
Nefesiniz ağız içi kaynaklı bir nedenden dolayı kötü kokuyor ise yolunuz mutlaka bir diş hekiminden geçmelidir. Diş hekimi, tüm çürüklerinizi, varsa diş eti hastalığınızı tedavi edecek. Diş taşlarınızı temizleyecek, gömük ve yarı gömük 20 yaş dişlerinizi çekecektir.
Ağız içinden kaynaklanan kokuların yüzde 90′nı başarıyla tedavi edilebilmektedir. Bunun için kişinin kendisine de önemli görevler düşüyor. Çoğu ağız kokusunun tedavisine dilin fırçalanması ile başlanır. Ağız kokusunu oluşturan bileşenlerin birincil alanı dildir. Sabah şiddetli ağız kokusundan şikayet eden kişilerde dişlerin ve dilin yemek sonrası fırçalanması ile sorun kontrol altına alınabilir. Her öğünün ardından dişler en az 3 dakika fırçalanmalı, mutlaka fırçalamanın ardından diş ipi kullanılmalıdır. Ağız kokusu genellikle ağız hijyeninin düzeltilmesiyle ortadan kalkar.

PANİK ATAK NEDİR? NEDEN PANİK ATAK OLURUZ

panik atak nedir

Ansızın,  herhangi bir yerde beklenmedik şekilde ortaya çıkan yoğun kaygı, bunaltı, korku, sıkıntı karışımı nöbetlerdir. oldukça yoğun yaşanır. Kişi her şeyin sonu geldiğini kalp krizi, felç geçireceğini, dünyanın sonu geldiğini, düşüp bayılacağını, kötü şeylerin olacağını düşünür. Daha çok insan yalnız kalınca bunları düşünür.Bu nöbet şiddetli olarak genellikle 10-30 dakika arası sürer ve sonra yavaş yavaş şiddeti düşmeye başlar.
Panik atak nöbeti yaşayan kişi çok kötü birşey olacağı veya öleceği hissine kapılır. Kendisini kurtaracak birisi veya bir sağlık kuruluşu arar. Genellikle bir sağlık kuruluşuna yada bir başka insanın yanına giden hasta psikolojik olarak rahatlama hisseder.
Panik atak belirtileri şöyledir. Nöbet sırasında bu belirtilerin yarısı kadarı gerçekleşir. Yani hepsi birden görülmez. Panik atak belirtileri sırasıyla şöyledir.

       O esnada”yaşamım buraya kadarmış”duygususu-ölüm korkusu
  • Çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama, göğüste basınç bazen sol kola yayılan ağrı ve uyuşmalar…
  • Terleme (Sıcak - soğuk boşalımlar, bazen üşüme bazen alevlerin basması hissi)
  • Titreme-sarsılma-itilme hissi
  • Boğulma ve nefes alamama hali
  • Soluğun kesilmesi (Derin nefes alma ihtiyacı, havanın yetmemesi gibi hisler)
  • Göğüste daralma, sıkışma, ağrı duyumsama
  • Bulantı, karında ağrı, şişkinlik, gaz oluşması, geğirti. (Bazen mideden başlayıp boğaza doğru yayılan kalkışma rahatsızlık hali)
  • Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma hali
  • Derealizasyon (Gerçek dışılık duyguları panik yaşandığında olaylar bir sis perdesinin gerisinde algılanır, cisimler küçülür her şey bulanıklaşır yada depersonalizasyon (Benliğinden ayrılmış olma hali: sanki bedenle ruh birbirinden ayrılıyor ve kişide kendisini hissedememe, algılayamama, kendisine yabancılaşma durumu oluşur)
  • Panik anında kontrolünü kaybedeceği yada çıldıracağı korkusu (Kendisine, çocuklara, çevreye zarar verme korkusu)
  • Ellerde, kollarda, bacaklarda, başta ve birçok yerde uyuşmalar, yanmalar karıncalanmalar, diken diken olma halleri
  • Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları
Panik atak  hastalarına yapması tavsiye edilenler:
 Panik atak Hastalığınızla ilgili ayrıntılı bilgi edinin
Yürüyüş yüzme tenis gibi her gün düzenli olarak yaptığınız bir spor aktivitesi edinin
Her gün mutlaka duş alın
Uykunuz düzenleyin ve düzenli olarak tatil yaparak vücudunuzu ve zihninizi dinlendirin.
Beslenmeniz sağlıklı bir hale getirin
Kahve şeker çikolata çay ve hormonlu yiyecek ve içeklerden uzak durun
Mümkünse dah sık doğa yürüyüş ve gezileri yapın
Zevk aldığınız şeyleri belirleyin ve hobi edinin dikkatiniz ve ilginizi oraya verin
Nefes ve gevşeme egzersizleri öğrenin ve her gün düzenli olarak yapın
Otohipnoz öğrenin ve günlük hayatınızda rahatlamak ve dengeye ulaşmak için sürekli kullanın
Cinsel yaşantınızı, sosyal çevre ilişkileriniz, aile ilişkileriniz düzenleyin
Kendinizi dinlemekten vaz geçin
Kendinize sürekli olarak olumlu düşünce kalıpları belirleyin ve bu şekilde telkinler verin.
(Olumlu düşünce kalıbı -Benim kalbim hızlı çarpmayacak değil benin soluk alıp vermem,  tansiyonum, şekerim kalp ritmim oldukça düzenli ben sağlıklı birinsanım şeklinde olmalı)
Hiçbir şeyi içinize atmayın ve sıkıntınızı ve negatif enerjinizi topraklayın yada atın
Meditasyon egzersizleri öğrenin ve düzenli olarak uygulayın

NASIR NASIL GEÇER? ,NASIL BİTKİSEL TEDAVİSİ


Nasır derinin kalınlaşmasıdır.Vücut kendisini korumak için nasır oluşturur.Bu kalınlaşma basınç veya sürtünmenin olduğu yerde oluşur.Vücudumuzun bu mekanizması sayesinde derideki sertleşme oluşmasa idi vücudumuz delik deşik olurdu.

Nasır Nasıl geçer nasır tedavisi
Nasır tedavisi için 4 farklı yol önereceğim.

 Gerekli malzemeler
Kuru incir. Kına, Kayakoruğu otu, Domates, Patlıcan tohumu


Hazırlanış Şekli:

* Dilimlenmiş kuru incir üzerine kına serpilir. Hazır­lanan dilimler, ılık su pansumanından sonra nasır üzerine konarak bandajlanır.

* Kayakoruğu yapraklarının üst zarı çıkarıldıktan sonra nasırın üzerine konur. Bu tedaviye başlanmadan önce na­sırlı mahal ılık su ile masaj yapılarak yumuşatılmalıdır.

* Kesilen taze domates dilimleri yarım saat ara ile na­sırın üzerine bırakılarak bandaj yapılır.

* Patlıcan tohumları suda pişirildikten sonra, sıkılarak süzülür. Elde edilen posaya kına ilave edilerek lapa kıva­mına gelinceye kadar yoğrulur. Pansumandan sonra hazır­lanan lapadan, nasıra sürülerek bandaj yapılır.

KURDEŞEN TEDAVİSİ, ÜRTİKER NEDEN OLUR

kurdeşen tedavisi ürtiker kurdeşen neden olur nasıl tedavi edilir

Kurdeşen
vücudun herhangi bir yerinde gruplar halindeoluşan, soluk kırmızı renkli kabarıklıklardır. Bu döküntü bir kaç saat içinde geriler. Eski bir döküntü solarken yerine yenileri çıkabilir. Boyutları bir kalem arkası büyüklüğünden, bir tabak büyüklüğüne kadar değişebilir ve birleşerek büyük alanlar oluşturabilirler. Genellikle kaşıntılıdır, fakat yanma ve batma hissi de olabilir.   Ürtiker kan plazmasının derideki küçük damarlardan dışarı çıkması sonucu oluşur. Bu duruma histamin denen kimyasal maddenin salgılanması neden olur. Histamin mast hücresi dediğimiz hücrelerden salgılanır. allerjik reaksiyonlar, yiyeceklerin içinde bulunan bazı kimyasal maddeler ve bazı ilaçlar histamin salınımına neden olabilir. Bazen ürtikerin neden oluştuğu saptanamayabilir.
kurdeşen Tedavi nedenin tedavisidir.


Önerilen Bitkisel Tedavi: İki avuç dolusu ebegümeci 5 litre suya koyularak bir gece boyunca bekletilip ardından ısıtılır ve banyo suyuna karıştınlarak banyo yapılır.
* Bir litre suyun içine ince kıyılmış 100 gram kadar taze defne yaprağı ve havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir çorba kaşığı defne tohumu katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek söz konusu kaşıntılı bölgeye sürülür.
* İki su bardağı dolusu çıban otu, (çiçek salkımlarının sap­ları) mikserden geçirilerek sıkıldıktan sonra elde edilen özsuyu, söz konusu kaşıntılı bölgeye sürülür.
* İyice kıyılmış iki tatlı kaşığı hünnap yaprağı bir litre su ile birlikte kaynatılıp süzüldükten sonra sabah ve akşam birer su bardağı içilir.
* Bir litre suyun içine birer kahve fincanı papatya çiçeği ve hünnap katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek günde iki kez sabah ve akşam olmak üzere içilir. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Küçük bir cezvenin içine bir bardak su ve havanda dövülerek toz haline getirilmiş olan bir tatlı kaşığı ayva tohumu katılıp kayna­tıldıktan sonra elde edilen su ile söz konusu bölge günde, iki kez sa­bah ve akşam yıkanır. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir miktar taze sinir otu yaprağı iyice yıkanıp temizlen­dikten sonra nemli halde mikserle ezilip suyu çıkarılır ve bu su söz konusu bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir adet soyulmuş muz ezildikten sonra üzerine bir su bardağı limon suyu ilave edilerek iyice karıştırılıp söz konusu bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyile­şinceye kadar devam ettirilir.
* Bir litre suyun içine ince kıyılmış 100 gram kadar Öküzgözü katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek söz konusu bölge günde iki kez, sabah ve akşam yirmi dakika boyunca yı­kanır. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir miktar taze kırlangıç otu mikserle ezilip suyu çıkarıl­dıktan sonra bu su söz konusu bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir miktar taze yoğurt otu mikserle ezilip suyu çıkarıldık­tan sonra bu su söz konusu bölgeye günde iki kez, sabah ve ak­şam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir miktar taze menekşe mikserle ezilip suyu çıkarıldıktan sonra bu su söz konusu egzamalı bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir miktar taze lavanta çiçeği mikserle ezilip suyu çıkarıldık­tan sonra bu su söz konusu egzamalı bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir su bardağı zeytinyağı ile bir kahve fincanı funda ka­rıştırılıp, güneş görebileceği bir yerde bir hafta bekletildikten sonra söz konusu bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürü­lür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir su bardağı kaynar suyun içine birer çay kaşığı ince kı­yılmış taze ısırgan yaprağı ve çıban otu (çiçek salkımlarının saplan) katılıp demlenmesi için kısa bir süre beklendikten sonra süzülerek günde iki kez. sabah ve akşam olmak üzere içilir. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir kahve fincanı vazelin ile bir tatlı kaşığı asitborik mer­hem haline gelinceye kadar karıştırılıp söz konusu egzamalı bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyile­şinceye kadar devam ettirilir.
* Birer su bardağı zeytinyağı ile çiğ süt iyice karıştırıldık­tan sonra söz konusu bölge günde iki kez, sabah ve akşam yirmi dakika boyunca yıkanır. Bu işlem iyileşinceye kadar devam etti­rilir.
* Yarım kahve fincanı yumşatılmış tuzsuz tereyağı ile bir tatlı kaşığı kına iyice kanştınlıp söz konusu bölgeye günde iki kez. sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir litre suyun içinde bir miktar lahana yaprağı kaynatılıp söz konusu bölgenin üzerine konulup yarım saat içinde üç kez değiştirilir. Günde iki kez, sabah ve akşam tekrarlanır. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir litre suyun içine ince kıyılmış birer yemek kaşığı ka­rabaş otu ve şahtere katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek üzerine bir su bardağı pekmez ilave edildikten sonra sabah ve akşam olmak üzere günde iki çay bardağı içilir. Bu işlem iyile­şinceye kadar devam ettirilir.
* Bir litre suyun içine ince kıyılmış 100 gram kadar meşe kabuğu katılıp kaynatılmasının ardından süzülerek söz konusu bölge günde iki kez, sabah ve akşam yirmi dakika boyunca yı­kanır. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.
* Bir kahve fincanı vazelin ile bir çorba kaşığı ardıç katranı merhem haline gelinceye kadar karıştırılıp söz konusu bölgeye günde iki kez, sabah ve akşam sürülür. Bu işlem iyileşinceye kadar devam ettirilir.

  Kurdeşen eğer geçmiyorsa acilen doktora başvurmakta fayda vardır.

AFT ve UÇUK [ Ağız yaraları, Ağızda yara, Ağız yarası ]

AFT ve UÇUK
(Ağız yaraları, Ağızda yara, Ağız yarası)


Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde, yumuşak damakta, farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş lezyonlardır. Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır. Bayanlarda daha sıklıkla rastlanır. Aft genellikle tek olarak seyretse de aynı anda birkaç bölgede birden görülebilmektedir.
Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır. Ancak aftın oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok faktör faktör saptanmasına karşın oluş nedeni tam olarak belirlenememiştir.
Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerden bahsetmek mümkündür.
Aft oluşumunda hangi faktörler önemlidir?
STRES Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın nedenleri arasında kabul edilen stres aft oluşmasının en önemli nedenlerinden birisidir. Hanımlarda premenstural  gerginlik(adet öncesi dönem) de aft oluşumunu hızlandıran faktörlerdendir.
YİYECEKLER
Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler gibi ağız mukozasını tahriş edebilen yiyecekler aft oluşumunu hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadır.Bunların yanı sıra bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa, ç
ikolata, fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı patlıcan, elma, incir, peynir gibi yiyecekle.de aft oluşumunu hızlandırırlar.
TRAVMA Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan diş fırçalama işlemleri ve iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına yardımcı olurlar.
DİŞ MACUNU Diş macunlarının temizleme özelliğini artırmak için köpük yapıcı olarak yapılarına katılan "sodyum lauryl sulhate" ( SLS ) mukoza hücrelerinin yıkımını artıran tahriş edici bir kimyasaldır. SLS bu özelliği ile aft oluşumu üzerine direkt etkili olan bir maddedir. Özellikle aft sorunu olan kişilerin kullanabilmesi için günümüzde daha az oranda (%1.25) SLS içeren diş macunları üretilmektedir. (Tom's of Maine Natural Toothpaste , Oral-B Sensitive Fluoride Toothpaste.)
SİSTEMİK HASTALIKLAR Behçet Hastalığı: Genital ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi, birçok sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı aftlarla kendini gösteren bir hastalıktır. Aft ve Uçuk Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir.
DİĞER NEDENLER B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, tütün çiğnemenin gibi alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler olduğu bilinmektedir. 

 
Ağız Yarası Tedavisi
Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür: 

Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için:       

Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır.
"2% hydrogen peroxide" solusyonuna batırılan pamuk yada gazlı bez ile aft bölgesi temizlenebilir.
Su ile karbonat karışımından hazırlanan ince yapılı bir krem aft üzerine sürülebilir.
Yarım bardak suya yarım kaşık tuz ilavesi ile elde edilen solusyonla günde üç kez gargara yapılabilir,
Yemeklerden önce aft bölgesine "xylocaine" solusyonu ya da ağız için hazırlanmış anestezik kremler uygulanabilir.
Aft üzerine uygulanacak "orabase", "Gly-oxide", "Cankaid","Ambesol" gibi ağız içi kremler uygulanabilir.
"sucralfate" tableti ılık suda eritip gargara yapılabilir.
Özellikle aftı başlangıç aşamasında "tetrasiklin" tableti suda eriterek elde edilen solusyon ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır.
Gene aftın başlangıç safhasında bölgeye bir topikal steroid "%0.1 lik triamcinalone" uygulanması ya da steroidli bir gargara "betamethasone syrup" ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır.
"Chlorhexadine" gargaralar iyileşme periyodunu kısaltır.
"Tetrasiklin" şurup la hazırlanan 12,500 unite "nystatin", 1.25 mg "diphenhydramine", ve 0.25 mg/m "hydrocortisone" karışımı 'shotgun' solusyonu olarak kullanılabilir. 

AFT (canker sores=mouth ulcers) ile UÇUK (fever blisters=cold sores) arasındaki farklılıklar:

Aft ile uçuk genellikle aynı belirtileri gösterdikleri için birbirleri ile karıştırılabilmektedir. Ancak aralarında birçok temel farklılık vardır:
AFT
1. Kesinlikle ağız içersinde oluşur. 2. Bulaşıcı değildir. 3. Aftın oluşmasına virüsler neden olmaz.
UÇUK 1. İçi su toplamış küçük kabarcıklar (blisters) şeklinde başlar. 2. Nadiren ağız içerisinde olsalar da genellikle ağız dışında meydana gelirler. Aft ağız içerisinde tüm bölgelerde olabilmesine karşın uçuk genellikle ağız içerisinde damak tavanı gibi hareketsiz bölgeleri tutar. 3. Bulaşıcıdır. 4. Virüsler tarafından meydana getirilir.
UÇUĞUN BELİRTİLERİ NELERDİR?
       
Uçuk çıkmadan önce kendini belli eder (0-24 saat önceden); karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir. Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler. Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken, yiyip içerken acı ve ızdırap verir. Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.
       
NASIL BULAŞIR?
     
 Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı, havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalardan ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Uçuk virüsü (Herpes simpleks) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin “Sevgi dolu” öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Çoğunlukla fark edilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve dudaklar enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyon şeklinde görülebilir.
       

DİKKAT! UÇUK BULAŞICIDIR!
Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.
Bayanlar makyajlarını çıkarırken özellikle çok dikkat etmelidirler. Kesinlikle gözlere dokunulmamalıdır.
Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir.
Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir.
Yerken, içerken kullanılan malzemeler özellikle çocuklar ile paylaşılmamalıdır.
Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk virüsü bulaştırırken, uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur.)
NİÇİN NÜKSEDER?
       Uçuk virüsü (Herpes simpleks) vücuda girip ilk enfeksiyonu yaptıktan sonra o bölgedeki isnir düğümüne girip yerleşir ve istenmeyen bu misafir, vücudun zayıf düştüğü durumlarda çoğalır ve uçuk çıkar.
Stres
Aşırı yorgunluk, uykusuzluk
Aşırı güneş ışığı ve UV ışınları
Diğer enfeksiyonlar
Adet dönemi, hamilelik gibi durumlarda virüs aktif hale geçebilir.
KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?
       Öncelikle uçuğun nüksetmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir. Örneğin strese bağlı olarak gelişir ise; stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek. Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve iyi uyumak. Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir. Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir.
       Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o noktaya kısa aralarla antiviral bir uçuk kremini uygulamak gerekir. Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir.
 

EN ETKİLİ ŞEKİLDE NASIL TEDAVİ EDİLİR?
       Önceden bazı madde ve ilaçlar uçuğun verdiği rahatsızlığı azaltmak için kullanılmıştır:
Alkol ve antiseptik ilaçlar, Uçuğun üzerindeki bakteri enfeksiyonunun gelişmesini engeller

Ağrı kesici ilaçlar; Uçuğun sebep olduğu ağrıyı azaltır.
 
Buz uygulamak; Ağrı azaltılabilir
 
Oysa günümüzde etkili tedavide kullanılan antiviral uçuk kremleri, deriden geçerek uçuk virüsüne (Herpes simpleks) etki eder ve deriye zarar vermelerini engeller.        

KİMLER ÖZELLİKLE RİSK ALTINDADIR?
Sık sık veya uzun süreli olarak uçuk çıkıyorsa (Örneğin tedaviye rağmen 10 günden daha uzun süre devam ediyorsa)
Uçuk, bir bebekte ya da 6 yaşından küçük bir çocukta çıkmışsa
Dudak, ağız ve burun çevrenizin dışındaki vücut bölgelerinde, özellikle de gözlerinizde, parmaklarınızda ya da cinsel organınızda uçuk çıkmışsa
Uçuk ile birlikte baş ağrısı, ateş ve kas ağrısı gibi başka şikayetleriniz varsa
Uçuk sarı renkte cerahatli ise
Bağışıklık sisteminizi baskı altına alan ilaçlar, örneğin kortizonlu ilaç kullanıyorsanız
Bağışıklık sisteminizin zayıflığı (yani bulaşıcı hastalıklarla mücadele etme gücünüzün azalmış olması) nedeniyle tıbbi kontrol altındaysanız. 

KİLO ALMA SEBEPLERİ, NEDEN KİLO ALIYORUM kilo almamak için

 Kilo Almak Nelere Bağlıdır kilo alma sebepleri
Kilo almanın sebepleri ve mekanları belirlendi. Ne yediğimiz değil, nerede ve nasıl yediğimiz de önemli. Newsweek dergisi sağlık editörü, “Bu mekanlarda yemek yemek şişmanlatır” diyerek 7 maddelik bir liste yayınladı. İşte kilo aldıran mekanlar ve nedenleri:
 
1. Mutfakta atıştırmak
Buzdolabının önünde yada yemek yaparken bir şeyler atıştırmak daha fazla yemenize neden olur.

2. İş yerinde yemek
Araştırmaya göre, ofiste atıştırılan yiyecekler genelde yüksek kalorili oluyor.

3. Aceleyle yemek
Aynı pastayı 9 dakikada tüketenler 646 kalori alırken, 20 dakikada tüketenlerin 579 kalori aldığı gözlemlendi.

4. Karanlıkta yemek
Işık seviyesi azaldıkça iştah artıyor. Geceleri canımızın daha çok abur cubur çekmesi de buna bağlanıyor.

5. Az çiğneyerek yemek
Çalışmalar, yeterince çiğnemenin sindirimi kolaylaştırdığını; gazı, şişkinliği ve ekşimeyi önlediğini gösteriyor.

6. Restoranda yemek
Dışarıda yemek yiyenlerde obezite ve yağ oranı daha yüksek oluyor. Haftada 6-13 kez dışarda yemek yiyen kadınlar günde 290 kalori daha fazla alıyor.

7. Televizyon karşısında yemek
Ekran başında tüketilen yiyecekler çifte tehlike oluşturuyor. Çünkü kişi hem hareketsiz kalıyor hem de ne kadar yediğini fark edemiyor.



Neden Kilo Alırız?

Vücudumuzun normal bir kiloda kalması için yakabildiğimiz kadar gıda almamız gerekir. Eğer yakabileceğimizden daha fazla gıda alırsak, fazla kaloriler vücudumuzda yağ olarak birikir ve obezite ortaya çıkar. Alınan karbonhidratlar vücutta sadece glikojen olarak depolanır ki, bunun miktarı 300-500 gram kadardır. Devamlı fazla alınan karbonhidratlar ise vücudumuzda yağa dönüşerek depolanır ve kilo alırız. Obezitenin giderek salgın halini almasının altında, kolay yaşam biçimi nedeniyle hareket azalması, fazla kalori alımı ve fast-food türü yeme alışkanlıklarının artması önemli rol oynar.

Hangi Olaylar Kilo Almamıza Neden Olmaktadır?

Erişkin yaşlarda kilo almaya veya obeziteye neden olan başlıca faktörler hareketsizlik ve aşırı beslenmedir. Bunun dışında yaşın ilerlemesiyle de kilo almaya başlarız. Kadınlar için kilo alımının en fazla olduğu dönemler gebelik, emzirme ve menopoz dönemleridir. Kadınlarda doğum sayısı arttıkça kiloların da arttığı gözlenir. Tiroid bezi yetmezliği (hipotiroidi), reaktif hipoglisemi denilen kan şekeri düşüklüğü, böbreküstü bezinin aşırı kortizol üretmesi ve yumurtalıklardaki kistlerle karakterize polikistik over hastalığı gibi hormon bozuklukları da kilo alımının önemli nedenleridir..Evlendikten sonra düzenli yeme döneminin başlaması veya sigarayı bırakınca iştahın artması da kiloyu artıran olaylardır. Suyun az içilmesi, aşırı alkol kullanımı, depresyon ve bazı psikolojik sorunlar, emeklilik ve gece vardiyasında çalışmak gibi, bazı sosyal ve psikolojik nedenler kilo alımında önemli etkenlerdir. Anne ve babamızdan aldığımız genetik yük de kilo alımının önemli bir nedenidir. Anne ve babanın fazla kilolu olması veya şeker hastası bir anneden doğmak da kilo alma açısından risk anlamına gelir.

Çocukluk Çağında Fazla kiloluluk

Çocukluk çağında fazla kilolu olmanın ortaya çıkmasında da, erişkinlerde olduğu gibi genetik yük, beslenme ve hareket azlığı önemli rol oynar. Anne ve babanın fazla kilolu olması, ailedeki hareketsiz yaşam biçimi ve ailedeki yanlış beslenme alışkanlığı, çocuklarda obezite görülmesinin önemli nedenleridir.

Yaşamın Hangi Dönemlerinde Kilo Alma Riski Vardır ?

Yapılan çalışmalar aşağıda gösterilen dönemlerde kilo alındığını göstermiştir:
· Gebelik
· 5-7 yaşlar
· Ergenlik dönemi
· Menopoz
· Erken erişkinlik dönemi (25-35 yaş)
· Başarılı bir kilo vermenin arkasından gelen dönem.

Ailesel Fazla kiloluluk:

Fazla kilolu olmanın aileyle ilintili olduğu yıllardır bilinen bir gerçektir. Anne ve babası fazla kilolu olan kişilerin çocuklarında, fazla kiloluluk daha sık görülür. Anne ve babası aşırı kilolu çocukların %80’inde, anne ve babasından birisi aşırı kilolu olanların %40’ında, anne ve babası normal kilolu olanların ise %10’unda erişkin döneminde fazla kilolu olma riski vardır.

Yapılan genetik çalışmalar, anne ve babamızdan gelen bazı genetik bozuklukların, kilo alımında önemli rol oynadığını göstermiştir. Fazla kilolu olmanın oluşumunda kalıtımın %35-50 oranında rol oynadığı artık bilinmektedir.

Psikolojik Faktörler Fazla Kiloluluğa Neden Olur:

Bazı psikolojik rahatsızlıkların da fazla kiloluluk yaptığı bilinmektedir. Stres ve depresyon fazla kiloluluğa ve aşırı atıştırmaya neden olur. Bu hastaların bir kısmında tıkanırcasına yeme krizleri ve gece atıştırmaları fazla görülür.

Kilo Almaya Neden Olan Yanlış Yeme Davranışları:

Kilo almada yanlış yemek yeme alışkanlıklarının da önemli bir yeri vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
  • Hızlı yemek yemek, büyük lokmalar halinde yemek, az çiğnemek ve çatalı-kaşığı elinden hiç bırakmamak
  • Öğün atlamak, öğün aralarında devamlı atıştırmak
  • Televizyon seyrederken, kitap veya gazete okurken yemek yemek
  • Üzüntü ve sıkıntılı durumda aşırı yemek yemek
  • Çok fazla yemek yemek
  • Ziyaret ve davetlere sık katılmak, tatlı ve şeker ikramlarını reddetmemek
  • Akşam yemeğinden sonra, yatıncaya kadar devamlı bir şeyler yemek
  • Az su içmek
  • Akşam eve gelince yemeğe kadar abur-cubur yemek

Hormon Bozukluklarına Bağlı Fazla kiloluluk:

Bazı hormon bozuklukları kilo almanın önemli bir nedenidir. Fazla kilolu bir kişide bu hormon hastalıklarının olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır. Kilo almanın sık görüldüğü hormon hastalıkları, insülin yüksekliği, tiroid bezi yetmezliği veya böbreküstü bezinin aşırı çalışmasıdır.

Tiroid bezi boynumuzda bulunan, kelebek şeklinde bir salgı bezidir ve metabolizmamızı kontrol eden tiroid hormonlarını salgılar. Tiroid hormonlarının T3 ve T4 olmak üzere iki tipi vardır. Bu hormonlar az salgılandığında, hipotiroidi dediğimiz hastalık oluşur, metabolizma az çalışır ve sonunda kilo alınır. Tiroid ameliyatı geçirenlerde, Hashimoto tiroiditi denen tiroid hastalığı olanlarda ve 50 yaşından sonra kadınların çoğunda tiroid bezi yetmezliği gelişir. Bu kişilerde halsizlik, yorgunluk, el ve yüzde şişme, unutkanlık, kan yağlarında yükseklik ve en önemlisi kilo alma olur. Fazla kilolu kişilerde mutlaka tiroid hormon tetkiklerinin yapılarak tiroid bezinin az çalışıp çalışmadığı kontrol edilmelidir. Tiroid bezi yetmezliğinin tedavi edilmediği fazla kilolu kişilerde kilo vermek çok zordur. Bu hastalarda tiroid hormonu tedavisiyle TSH hormon düzeyinin normal sınırlarda olmasının sağlanması gerekir.

Reaktif hipoglisemi dediğimiz kan şekeri düşüklüğü kilo alımının ve kilo verilememesinin önemli nedenlerinden birisidir. Bu kişilerde yemek sonrası kan şekeri düşer ve arkasından tatlı yeme isteği oluşur. Bu nedenle yapılan tatlı atıştırmaları kilo alımına neden olur. Pankreas bezinden aşırı insülin hormonu salgılanması ile kendini gösteren insülin direnci denilen hastalıkta kanda yüksek miktarlarda bulunan insülin hormonu kan şekerinde düşmeler yaparak kilo alımına katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle zayıflayabilmek için bu yüksek insülin düzeylerinin azaltılması gerekir. Bazı ilaçlar, kilo verme ve spor yapmak insülin hormonunu azaltarak kilo vermeye ilave katkıda bulunur.

Böbreküstü bezinin aşırı çalışması durumunda bu bezden fazla miktarda kortizol hormonu üretilir. Kortizol hormonunun fazlalığı ise, vücutta özellikle karın ve ensede yağ birikimine ve fazla kilolulığa neden olur. Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan kortizon ilacı da aynı mekanizma ile kilo alınmasına neden olmaktadır.

Kadınlarda fazla kiloluluğa neden olan önemli bir hormon hastalığı da polikistik over sendromu denen ve yumurtalıkta kist oluşması, tüylenme ve adet bozukluğu ile kendini gösteren hastalıktır. Buhastalıkta en önemli bulgu insülin hormon yüksekliği veya insülin direncidir. Bu nedenle de polikistik over sendromu olan kadınların önemli bir kısmında fazla kilo ve şeker hastalığı görülür. Adet bozukluğu, tüylenme ve fazla kilolu olmanın bir arada olduğu bu hastalarda yumurtalıkların incelenmesi ve bu hastalığa yönelik tedavilerin yapılması gerekir. Bu şekilde tedavisi yapılmayan kadınların zayıflaması zordur.
Kadınlarda süt salgılatan hormon olarak bilinen, prolaktin hormonunun fazla salgılanması da kilo almaya yol açan bir hormon bozukluğudur. Prolaktin hormonu beynimizde bulunan hipofiz bezinden salgılanır. Hipofiz bezindeki tümörler aşırı prolaktin hormonu salgıladığında adetlerde bozulma, memeden süt gelmesi, tüylenme ve kilo alımı olur.
Yapılan bilimsel çalışmalar kanlarında kalsiyum düzeyi az olan kişilerde zayıflamanın zor olduğunu göstermiştir. Bu nedenle zayıflamak isteyen bir kişinin yeteri kadar kalsiyum alması gerekir.

Zayıflamaya Aşırı Düşkünlük:

Zayıflamayı takıntı haline getiren bazı kadınlar, uzun süre yemek yememe veya yemeyi kısma döneminden sonra, aşırı yeme dönemine girerler. Böylece daha fazla kilo alırlar. Bazıları ise üzüntülü ve sıkıntılı durumu gidermek için aşırı yemek yer ve sonunda kilo alırlar.

Psikolojik Nedenler:

Psikososyal bazı olaylar da fazla kilolulığı tetikler. Bu olaylar arasında erken yaşta anne ve babayı kaybetme, ailenin alkolik olması, kronik depresyon, evliliğin iyi gitmemesi, göç, emeklilik ve gece vardiyasında çalışma gibi nedenleri sayabiliriz.


Bebeklerin Beslenmesinde Yapılan Yanlışlar:

Yenidoğan döneminde anne sütü ile beslenmenin fazla kilolulık riskini azalttığı gösterilmiştir. Özellikle erken aylarda (6 aydan önce) ek mamalara başlanması çocuğun aşırı kilo almasına neden olur. Ayrıca bebeğe aşırı miktarda muhallebi yedirmek, hazır mamalara bisküvi, bal ve şeker koymak da kilo alımına neden olur.

Kiloluluk Her Yaşta Gelişebilir:

Fazla kiloluluk her yaşta gelişebilir. Doğum kilosu kiloluluğu tahminde güvenilir değildir. Diyabetik (şeker hastası) anneden doğanlarda fazla kilolulık riski ve karında yağlanma fazladır. Yeni doğan bebeklerde baş çevresi küçük olanlarda fazla kilolulık riski yüksektir. Fazla kilolulık çocukluk döneminde ortaya çıkabileceği gibi ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir.

Çocukluk Döneminde Kilolu Olanların Erişkin Yaşlarda Kilolu Olma Riski Yüksektir:

3-10 yaş arasında aşırı kilolu olan çocukların %50’sinde erişkin dönemde aşırı kilolu olma riski vardır. Ergenlik çağında aşırı kilolu olanların ise %70-80’inde ileri yaşta aşırı kilo gelişmektedir. Bu nedenle çocukluk çağından itibaren fazla kilolarla mücadele etmek gerekir.

Kadınlarda Gebelik ve Menopoz Kilo Almanın En Fazla Görüldüğü Dönemlerdir:

Erişkin kadınlar özellikle gebelik ve emzirme döneminde, doğum kontrol hapı kullanırken ve menopoz döneminde kilo alırlar. Doğum sayısı arttıkça alınan kilolarda artma olmaktadır. Bu dönemlerde kadınların kilo almamak için beslenmelerine dikkat etmesi ve egzersizi bırakmaması gerekir. Kilo alan bir kadının doğum kontrol ilaçlarını kullanmaması gerekir. Menopoz döneminde ortaya çıkan kilo alma olayı kanda kadınlık hormonu denilen östrojenin azalması neticesinde oluşur. Azalan östrojen hormonu çeşitli mekanizmalarla kilo alımı yapmaktadır. Menopoz tedavisi için ilaç alınsa bile kandaki östrojen hormonu tam olarak düzelmediği için de menopozdaki kadınlarda kilo vermede sıkıntılar olmaktadır. Bu hastalarda diyet, egzersiz ve bazı zayıflama ilaçları faydalı olabilmektedir.

Yaş Arttıkça Kilo Alınmasının Nedeni Kortizol ve İnsülin Hormonlarındaki Artışa Bağlıdır

Yaşla birlikte kilo artımının bir nedeni, kanda pankreas bezinden salgılanan insülin hormonu ile böbreküstü bezinden salgılanan kortizol hormonunun artmasıdır. Her iki hormonda çeşitli mekanizmalarla yağ birikimi artırmaktadır. Aslında bu hormonlar yağların parçalanmasını veya erimesini engelleyerek yağ miktarının artmasına neden olurlar.

Kilo Alınmasına Neden Olan İlaçlar:

Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar kilo aldırır. Bu ilaçlar kullanılırken beslenmeye dikkat etmeli ve hareket artırılmalıdır. Kilo artıran bu ilaçlar şunlardır:

· Psikiyatrik hastalıklar ve depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar
· Kortizon
· Doğum kontrol hapları
· Tansiyon ve kalp hastalığı tedavisinde kullanılan beta bloker grubu adı verilen ilaçlar
· Şeker hastalığı tedavisinde insülin tedavisi
· Epilepsi (sara) hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçlar
· Alerji, grip-sinüzit tedavisinde kullanılan antihistaminik adı verilen ilaçlar.

KULAK UĞULTUSU NEDENLERİ, KULAK ÇINLAMASI TEDAVİSİ

Kulak uğultusu çok farklı şekillerde olabilir. Bu sesler ritmik çan sesi yada devamlı ıslığa benzer şekilde  yada başka şekillerde olabilir. Kulak uğuldaması Daha çok geceleri veya sessiz ortamlarda ortaya çıkar. Bu kulak uğultusu çoğu zaman rahatsız edici düzeydedir Ve kişinin psikolojik sağlığını etkileyebilir. Bazıları uyumaya bile engel teşkil eder. Geçici Kulak uğultusu rahatsızlığı olan kişide kulak uğultusu duyulan bir zamanda konuşulup bir şey söylendiği zaman anlık olarak uğultu kesilir. Birazdan nedenlerini açıkladığımız zaman çoğu uğultunun geçici olduğunu öğreneceksiniz.
    Kulak Uğultusu Nedenleri
   Kulak uğuldaması nedenlerinin çoğu basittir. Bu basit nedenler; kulak kiri, Alınan ağrı kesiciler, Sakinleştiriciler,romatizma ilaçları, antibiyotikler herhangi bir hastalığın tedavisi sırasında ortaya çıkan uğultular ilaca bağlı olarak gelişebilir.
   Ve bunun yanında kötü nedenler de vardır. Ve kesinlikle bir kbb (kulak burun boğaz) polikliniğine görünülmesi gerekir.
  kulak yolunda Enfeksiyon, kulak zarında delinme, orta kulakta sıvı birikmesi ve orta kulakta ki kemiklerin eklem yerlerinin sertleşmesi gibi daha önemli nedenler de olabilir. Tinnitus baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri (anevrizma) veya denge ve işitmeyi sağlayan sinirden kaynaklanan bir tümörden (akustik nörinom) dolayı da olabilir. Bu problemlerde işitme kaybı da vardır ve işitme kaybı bu hastalığın önemli olduğuna delalet eder. Allerji, yüksek veya düşük tansiyon, tümör, şeker hastalığı, tiroid problernleri, baş ve boyun bölgesine gelen darbelerden ötürü de olabilir. Ve kesinlikle doktora görünmek gerekir.

   Siz yinede ben emin olamam hangisi iyi neden hangisi kötü neden derseniz bence en garantisi bir uzmana görünün bir şey kaybetmezsiniz. En fazla bir kaç saatinizi alır.


Kulak uğultusu toplumun % 20′sini etkiliyor
Kulak çınlama ve uğultuları en sık görülen problemlerin başında geliyor. Her beş yetişkinden birinin gelip geçici de olsa bu hissi yaşadığı biliniyor. Bazı kişilerde bu durum çok daha belirgin olarak görülüyor.
Yapılan araştırmalar, bu probleme sahip kişilerden 15′te birinin medikal yardım aradığını, 20′de birinin de problemden aşırı derecede şikâyetçi olduğunu ortaya koyuyor. Yetişkinlerin, %1,2′sinde çınlama / uğultunun hayat kalitesini ileri derecede bozduğunu da yapılan çalışmalar gösteriyor.
Doç. Dr. Üneri kulak çınlamaları ve uğultularıyla ilgili şunları söylüyor:
“Nitelikleri haricinde bu iki olgunun oluşum şekilleri ve tedavileri de farklıdır. Çınlamalar, genelde işitme eğrilerinde, tiz tonlardaki sinir tipinde işitme kayıpları ile birliktedir ve tedaviye en az yanıt veren gruptur. Uğultuların ise kaynağında pek çok farklı problem bulunabilir ve bunların çoğu tedaviye cevap verir.”
Kulak uğultusunun tanısı
Her iki durumun tanısında öncelikle, kulak burun boğaz muayenesi ve tam odyolojik inceleme yapılması gerekiyor. Bu incelemeden sonra elde edilecek sonuçlara göre ileri tetkikler yapılması gerekebilir. Bu tetkikler arasında dahili, nörootolojik muayeneler ve ENG gibi tetkikler ile tomografi ve MRI gibi görüntüleme metotlarını da saymak mümkün.
Kulak uğultusunun tedavisi
Doç. Dr. Üneri tedaviyle ilgili şöyle konuşuyor: “Tedavi sorunu yaratan probleme göre değişir. Erken dönemde tanı ve tedavi çok önemlidir. Özellikle pes tonlarda (alçak frekanslar, işitme eğrisinin 250-1000 veya 2000 frekans arası kısmında) sensori-neural tipte işitme kayıpları görülen kulak uğultuları, erken dönemde yakalanırlarsa medikal tedavilere çok iyi cevap verirler, uğultu ile birlikte işitme kayıpları da düzelebilir.
Ani işitme kayıplarında, (özellikle alçak frekansları tutan tiplerinde) erken dönemde kullanılan özel kortizon ve ilaç tedavileri çok başarılıdır. Kulak uğultusu orta kulaktaki bir probleme bağlı olabilir; orta kulakta sıvı birikimi, kronik enfeksiyonlar ya da geçirilmiş enfeksiyonlar gibi, bu problemlerde de cerrahi tedavi uygulanır.”
Kulak uğultusunu önlemek mümkün mü?
Kulak uğultusunun ya da çınlamasının önlenmesi çok kolay değil. Uğultu erken tanınıp tedavi edilirse tam düzelebilir ve bundan sonra yapılacak yakın takiple yeniden tekrarlaması önlenebilir, çınlama vakalarının bazıları da tedaviye olumlu cevap verirler. Ancak ilerlemesini engellemek mümkün. Bunun için belli hasta gruplarını yakın takip etmek faydalı olur.
Doç. Dr. Üneri özellikle kulak çınlaması sorunu yaşayanlar için şunları öneriyor: “Hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi gibi dâhili sorunların yakın takibi, aşırı tuzlu beslenme, aşırı kafein alımı, sigara, alkol, yüksek sese maruz kalma gibi olumsuz yaşam koşullarının düzeltilmesi sorunun ilerlememesine yardımcı olur.”


HASTALIK BELİRTİLERİ

HASTALIK BELİRTİLERİ

1. Kollar ya da bacakların hisssizleşmesi, uyuşukluk, diken diken batma hissi, düzensizlik, titreme, çift görme, konuştuğunun anlaşılmaması, halsizlik, özellikle yüzün ya da sol kolun hissizleşmesi. Bu tür belirtiler sizde varsa beyninize yeterince oksijen gitmiyor demektir. Beyin damarlarından büyük bir kısmı hasar görürse bu vücudun büyük bir kısmında sorun ortaya çıkmasına neden olur. Yukarıda belirtilen belirtiler sizde varsa ihmal etmeden doktora görünmelisiniz. Beyinle ilgili sorunlarda zamanlama önemlidir.
2. Ağrı duymadan idrarınızda kan gördüğünüzde doktora başvurun. Böbrek taşları, idrar veya prostat enfeksiyonu idrarda kan görülmesine neden olabilir. Ancak bu problem genellikle ağrılı ve rahatsız edici bir şekilde ortaya çıkar. İdrarda kan gördüğünüzde hiç ağrı sorununuz olmayabilir ancak böbrek kanseri, enfeksiyon, prostat, üreter kanamaya neden olabilir. Ağrınız olsun ya da olmasın idrarda kan gördüğünüzde doktora başvurmalısınız.

3. Astım belirtileri hırıltılı ve zor nefes alma şeklinde görülür. Eğer astım atakları kontrol altına alınmazsa ciddi göğüs kas yorgunluğu ve ölüme sebep olabilir. Astım atağı geldiğinde kişinin nefes açıcı ilaçlar kullanması, temiz havalı ortamlarda bulunması gerekir. Bu tür bir rahatsızlığınız varsa mutlaka doktor kontrolünde olmanız ya da dikkat etmeniz gerekir.

4. Depresyon ve intihar düşünceleri. Bazı insanlar bir ortama girmek istemez, girdiklerinde nefes alamaz, depresyonda olabilir. Depresyon insanı intihara kadar götürebilen ciddi bir rahatsızlıktır. Bazı insanlar depresyonda olduklarında çok ciddi şeyler yapabilirler. Depresyon belirtileri üzüntü, yorgunluk, ilgisizlik, anksiyete, uyku alışkanlıkları değişiklikleri ve iştah kaybı olarak sıralanabilir. Eğer bu tür düşünceleriniz varsa bir psikiyatrist ile görüşmeniz yararlı olabilir.


5.

Göğüs ağrıları ya da kollarda, çene ve boyunda sıkıntı, ekstra halsizlik, mide bulantısı, sık sık nefes alma gibi belirtiler kalp krizi olabilir. Bu durumda hemen doktora başvurun. Uzmanlar bu tür riskli hastalara kriz anında kalbi korumak için alerjileri yoksa düzenli olarak aspirin çiğnemelerini öneriyor. Her kalp krizi geçiren insanda bu tür ağrı belirtileri olmayabilir. Özellikle yaşlı ve diabetik kadınlarda ağrısız kalp krizi görülebilir. Ağrısız kalp krizlerinda halsizlik, terleme, kalp çarpıntısı, sık sık nefes alma, mide bulantısı, baş dönmesi hisleri ortaya çıkabilir.

6. Bacağın alt kısmında gerginleşme ve ağrı, göğüs ağrısı, nefes darlığı.. Bacaklardaki varis sebebiyle bu belirtiler ortaya çıkar. Özellikle oturarak çalışanlarda daha sık gözlenir. Kan sürekli oturuyorsanız ya da uzun süre ayakta kalıyorsanız kan rahat dolaşamadığı için ayaklarınız şişer. Çok oturuyorsanız arada yürümeli, çok yürüyorsanız arada oturmalısınız. Eğer birden göğüs ağrısı ya da nefes darlığı çekiyorsanız bacağınızdaki kan pıhtısı vücudunuzda dolaşıyor olabilir. Bu durumlarda varisiniz varsa acilen doktora başvurmanızda yarar var.

EL TERLEMESİ VE YÜZ KIZARMASI TEDAVİSİ

el terlemesi ve yüz kızarması tedavisi     

Terleme aslında vücudun her zaman gerçekleştirdiği fizyolojik olaylardan birisidir. Her insan terler, terlemeyen insan yoktur. Terleme  bir serinleme fonksiyonudur.Terleme Vücut ısısını dengede tutmak için terbezleri vasıtası ile su kaybedilmesidir. Terleme ile vücut ısısı dengede tutulur. El terlemesi bu terlemeler içinde en rahatsız edici olan durumdur.  İnsanı psikolojik açıdan olumsuz yönde etkiler. Elleri aşırı terleyen insanlar Toplumda "senin neden ellerin hep ıslak!" gibi sorulara maruz kalabilir. Bu insanlara bazen yüz kızarması da eşlik edebilir. O zaman bu hal iyice çekilmez bir duruma dönüşür. El terlemesi amelilyatı ile yüz kızarmasına da son verilebilir.

HİPERHİDROZİS (ASIRI EL TERLEME) VE CERRAHİ TEDAVİSİ

Torasik sempatektomi (TS), vazomotor hastalıkların ve hiperhidrozisin (asırı
terleme) tedavisinde ilk kez 1940’lı yıllarda kullanılmıstır. TS; refleks sempatik
distrofi, üst ekstremite iskemisi, Raynaud hastalığı ve pankreatik ağrı için
splanknikektomi için de kullanılır.
Torasik sempatektomi 1940’lı yıllarda çesitli sempatik hastalıkların tedavisinde
kullanılmaya baslamasına karsın büyük bir ameliyat kesisi gerektirmesi nedeniyle
yaygın kullanılan bir tedavi yöntemi olmamıstır. Ancak 1980’li yıllarla birlikte
endoskopik cerrahi tekniklerinin gelistirilmesi torasik sempatektominin yeniden
doğusunu sağlamıs ve endoskopik torasik sempatektomi (ETS) uygulanmaya
baslanmıstır ve yaygınlasmıstır. ETS, çesitli vazomotor hastalıkların tedavisinde
kullanılmakla birlikte en sık ve en çok basarılı uygulama alanı hiperhidrozis yani asırı
terleme içindir. ETS’nin minimal invaziv bir yaklasım olması hastaneden yatmayı
gerektirmemesi ve komplikasyon riskinin azlığı nedeniyle güvenle kullanılan bir
tedavi yöntemidir. ETS, palmar (el) ve aksiler (koltuk altı) terlemesinde %95 basarılı
bir tedavi yöntemidir.
Genel inanıs, asırı terlemenin tedavisinde eğer hasta tolere edebiliyorsa cerrahi dısı
tedavilerin uygulanmasıdır. Cerrahi yöntemler dısında en sık önerilen bölgesel olarak
uygulanan “aluminium chlorid” (alüminyum klorid) içeren kremlerdir. Kimi zaman
hasta ağrı ve elektrik soku gibi yan etkilerini tolere edebiliyorsa iyonto foresisde
uygun yaklasım olabilir. Fakat zamanla etkisi azalır. Sürekli uygulama gerekliliği, ağrı
hissi gibi yan etkilerinin olması bu yöntemlerin hasta tarafından toleransını
azaltmaktadır. Bu yüzden kesin çözüm olarak ameliyat tercih edilebilir.
Asırı terlemenin azaltılması için bazı ağızdan alınan ilaçlar olmakla birlikte yan
etkilerinin çokluğu nedeniyle kullanım çok sınırlıdır hatta hiç yoktur..

Botox asırı terlemenin tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri olmakla birlikte,
• asırı pahalı olması,
• uygulamanın rahatsız edici bir yöntemle olması ve ağrılı olması,
• basarılı olsa bile etkisinin 3-6 hafta sonra geçmesi nedeniyle uygulama alanı
sınırlıdır.
 Hiperhidrosizin cerrahi tedavisinde kullanılan terimler; söz konusu bu
terimler sıklıkla akıl karıstırmaktadır, bu nedenle asağıda tanımlanması uygun
görüldü;

 AŞIRI EL TERLEME TEDAVİSİNDE KULLANILAN TERİMLERİN ANLAMI:

Torakoskopik; islemin torakoskopi kullanılarak video ya da gözle doğrudan
görülerek yapılması
Video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS); göğüs bosluğunu
görüntülemek için video kamerasının islemde kullanılması
Sempatektomi; sempatik zincirin rezeke edilerek, yakılarak ya da kesilerek
yapılan cerrahi yöntem
Sempatikotomi; sempatik zincirin herhangi bir parçasını çıkarmadan yapılan
islem
Ablasyon; sempatik zincirin elektrokoter ya da lazerle yakılması
• T2 sempatektomi; sempatik zincirin ikinci ve üçüncü kaburgalar arasında
kalan T2 ganglionunun rezeksiyonu
• T2 sempatikotomi; T2 sempatik ganglionunun alttan ve üstünden sempatik
zincirin kesilmesi
• Endoskopik torasik sempatektomi (ETS); sempatektomi için göğüs
cerrahisi dısındakilerin kullandıkları terminoloji
• Tek akciğer ventilasyonu; genel anestezi uygulamasında kullanılan özel çift
lümenli tüpler ile akciğerlerin ayrı ayrı havalandırılabilmesi ya da
söndürülebilmesidir.
Torasik Sempatektomi Ameliyatı Tekniği: Sempatik zincirin rezeksiyon seviyesinin
saptanması:Hastanın yakınmasının en çok olduğu bölgeye göre saptanır.
• Yüz terlemesi ya da kızarması; ikinci ve üçüncü kaburgalar arasındaki T2
sempatik ganglion
• El terlemesi; T2 veT3 sempatik ganglionu
• Koltuk altı terlemesi için T3 ve T4 sempatik ganglionları rezeke edilir.
• Torasik Outlet Sendromu ya da refleks sempatik distrofi için genellikle T2 ve T3
sempatektomi yapılır.
• Kronik pankreatik ağrı için T4-T10 seviyelerinden sempatektomi yapılır.

Cerrahi Yöntem:Sempatektomi için pek çok cerrahi teknik vardır. Elektrokoter
kullanımı yaygın ve güvenli bir yöntemdir. Kaburganın üzerindeki sinir,
elektrokoterli makas ya da hook (kanca, çengel) kullanılarak güvenle ayrılabilir. Bu
islem sırasında kaburganın üzerindeki periost denen zarın hasarlanmamasına özen
gösterilmelidir. Eğer ameliyatta periost hasarlanırsa rahatsızlık hissine yada günes
yanığı benzeri bir ağrıya neden olabilir. Önce sempatik zincirin üzerindeki parietal
plevra (göğüs bosluğunu kaplayan zar) ayrılır, daha sonra sempatektomi veya yakma
islemi yapılır. Elektrokoter kullanımında koter seviyesi uygun düzeye getirelerek
ganglion stellare hasarından sakınılmalıdır. Özellikle T3 ve T4 seviyesindeki venlere
özen gösterilmelidir. İslem sırasında nüksten (tekrar eden el terlemesi)  korunmak için bazı hastalarda olan
fazladan sempatik zincir yolu “Kuntz siniri” de kesilmeli ya da yakılmalıdır.


Klipsli ETS olarak medyada yayın olarak yer olan yöntem ne yazık ki hastalara
üstün bir yöntemmis gibi sunularak hastalar doğru bilgilendirilmemektedir. Klips,
ameliyathanelerde onlarca yıldır kullanılan sıradan bir ameliyat malzemesidir. Bunun
endoskopik ameliyatlarda kullanılanları endoklip olarak adlandırılır. Klipsli ETS
operasyonları için baska bir dezenformasyon (çarpıtılmıs bilgi) ise hasta eğer
isterse klipsin çıkarılarak sinirin tekrar fonksiyonunun geri dönebileceğidir. Ne
yazıkki bu yöntemin bu üstünlüğünü savunanların hiçbirinin klips çıkarıldıktan sonra
terlemenin eski haline döndüğünün bildiren bilimsel makaleleri yoktur. Sonuç olarak
klipsli ETS operasyonu torasik sempatektominin yapıldığı bütün göğüs cerrahisi
kliniklerinde gerçeklestirile bilen diğer yöntemlere üstünlüğü oldukça tartısmalı olan
bir yöntemdir.

El terlemesi ameliyatı Anestezi tekniği:
Genel anestezi, sempatektomi için en güvenli yöntemdir. Çift lümenli endotrakeal tüp
kullanılarak tek akciğer ventilasyonu sağlanır. Cerrahi koltuk altından açılan bir, iki ya
da üç port (giris) açıklığından yapılır. Portların birinden kamera ile girilerek
görüntüleme yapılırken diğer açıklıktan islemin gerçeklestirildiği elekro makas ya da
hook sokulur.İslem sırasında T1 sempatik gangliona zarar vermemeye asırı özen
gösterilmelidir. T1 sempatik ganglionunun hasarlanması göz kapağı düsmesine neden
olur.(horner sendromu) . Komplikasyonlar Torasik sempatektominin baslıca komplikasyonları;
Hafif güçsüklük %1
Pnömotoraks %1
Ameliyat yerinde ağrı %2
Horner sendromu %5’den az.
Ayrıca vücudun baska yerinde terleme artısı % 20-60
arasında değismektedir. Ancak hastaları hastaların %2-20’sinde sorun olusturabilir.

Torakoskopik sempatektomi, özellikle el ve koltuk altı terlemesinde güvenli etkin bir
tedavi yöntemidir.


KAYNAKÇA:
1. Krasna MJ. Thoracoscopic sympathectomy: A standardized approach to therapy
for hyperhidrosis. Ann Thorac Surg 2008;85:S764-7.
2. Kwong KF, Hobbs JL, Cooper LB et al. Stratified analysis of clinical outcomes in
thoracoscopic sympathicotomy for hyperhidrozis. Ann Thorac Surg 2008;85:390-4.
3. Gothberg G, Drott C, Claes G. Thoracoscopic sympathicotomy for hyperhidrosissurgical
technique, complications and side effect. Eur J Surg 1994;72:51-3.
4. KWONG K, Krasna M. “Clinical experience in 397 consecutive thoracoscopic
sympathectomies.” Ann Thorac Surg 2005;80:1063-6.


Doç.Dr.Ayten Kayı Cangır
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı