GECELERİ UYUYAMIYORUM DİYORSANIZ OKUMALISINIZ, GECELERİ UYKU PROBLEMİ GECE UYUYAMAMAK

 İnsanların yeterince uyuyamalarının farklı nedenleri vardır-okul veya aile stresi ya da işle ilgili diğer sorunlar gibi. Diğer durumlarda uyku eksikliği çeşitli şekillerde uykuyu bölen uyku bozukluklarından kaynaklanır. Uyku sorunlarının sağlık ve hayat kalitesi üzerinde önemli olumsuz etkileri olur. Uykusuzluk kişide ciddi tıbbi problem riski de oluşturabilir. Uykusuzluğunuzun nedenlerini belirleyip, akabinde yaşam biçiminizi değiştirip önlem almanız yorgunluk, halsizlik ve çeşitli sağlık problemlerinden korunmanıza yardımcı olacaktır.
Pek çoğumuz uykusuz bir gece sonrası aşırı yorgunluk, konsantrasyon eksikliği, unutkanlık, sakarlık ve sınırlılık gibi etkileri yaşarız. Bir yönüyle performans ve hissiyatımız ne kadar kaliteli ve yeterli uyuduğumuz ile doğrudan bağlantılıdır. Uyku problemleri sağlıklı uyku prensipleri, ilaçlar ve terapi ile tedavi giderilmeye çalışılır. Çevresel ve kişisel faktörler, yiyip içtiklerimiz, stres toleransımız, alkol ve kimyasal madde kullanımı, vd. uyku miktar ve kalitemizi etkiler.

Uyku Sağlığı Prensipleri

Aşağıdaki uyku prensiplerini izler ve alışkanlık haline getirirseniz zamanla kendinizi yenilenmiş, duygusal ve fiziksel olarak dengeli ve  enerjik hissedersiniz:
  • Aklınıza takılan konular için yatma saatinden önce 10-30 dakikalık bir zaman ayırın, bu süre zarfında o konu(lar)da düşünüp karara bağlayın, uyumadan önce zihninizi bu konularla meşgul etmeyin.
  • Yatakta kaldığınız saati günde 9-10 saatin üzerine çıkarmayın, bir iki gece iyi uyuyamazsanız bile gündüzleri uyumamaya çalışın, bir kaç gece sonra biyolojik ritminiz normal yatak saatlerinize adapte olacaktır.
  •  En çok 45-60 dakika içinde uykuya dalamaz iseniz, yataktan çıkıp rutin, sıkıcı bir aktivite yapın, tekrar uykuuz gelince yatağa geçin.
  • Gece ortasında uyanırsanız, tuvalet ihtiyacı dışında yataktan çıkmayın. Saate, TV’ye, e-postaya, internet’e bakma gibi hatalara düşmeyin. Tuvalet ihtiyacınızı giderip hemen uyumaya dönün.
  • Normal uyku örüntüsünü bozacağı için gün içerisinde şekerleme yapmayın (belki öğle yemeğinden sonra en çok bir saate kadar uyuyabilirsiniz)
  • Uyarıcılara (kafein, nikotin, bazı vitaminler, çikolota, şekerli yiyecek ve içecekler vb.) hayır. Bunlar uyku saatine 4-6 saatten az kala alınmamalıdır.
  • Yatmadan önce ağır ve sindirimi zor yemekler yemeyin.
  • Aç karnına uyumayın. Hafif bir ara ögün ideal olur.
  • Uyumadan önce egzersiz yapmayın. Genelde egzersizler yatmadan 4-6 saat önce tamamlanmalıdır.
  • Gece yatak odasında ışık ve gürültüye neden olan herşeyi kaldırın. Odada sessizlik ve rahat oda ısısı sağlayıp rahatlatıcı müzikler dinlemek uyku için doğru ortamı sağlar.
  • Yatmadan önce tefekkür, meditasyon, derin nefes alma, esneme, gevşeme gibi rahatlama aktiviteleri yapılabilir.
  • Yatmadan önce stresli aktiviteler ya da konuşmalardan kaçının. Bilinçaltı bu düşünceler üzerine yoğunlaşıp uykunuzu kaçırabilir.
  • Haftasonu ve tatiller de dahil olmak üzere düzenli günlük yatış kalkış saati belirleyin.
  • Yatağı yalnızca cinsel aktivite ve uyku için kullanın; TV izleme, twitter’e takılma, okuma, internette gezinme, mesajlaşma, radyo dinleme, vb. için değil.
  • El ve ayakları sıcak tutmak uykuya dalmayı kolaylaştırır. Gerekirse çorap ve eldiven giyilebilirsiniz.

Uyku Günlüğü Tutma

Bazı uyku uzmanları tüm uyku alışkanlıkları ve örüntülerinin kaydedildiği bir uyku günlüğü tutmayı tavsiye etmektedirler.
  • Saat kaçta yatarsınız?
  • Saat kaçta kalkarsınız?
  • Gece uyku esnasında kaçta, kaç kez uyanırsınız ve uykuya dalmanız ne kadar sürer?
  • Ne zaman ve ne kadar alkol, kafein ve sigara tükettiniz?
  • Saat kaçta yemek yediniz? Ne yediniz ve ne içtiniz?
  • Gün içinde yaşadığınız duygusal anlar ve stress düzeyiniz ne idi?
  • Aldığınız ilaçlar varsa saat kaçta aldınız?
Uyku günlüğü yukarıda sayılan bilgilerden fazlasını içerebilir. Uyku problemiyle ilişkilendirilebilecek her türlü bilgi yer almalıdır. Bu doktor ya da uyku uzmanının uyku problemini tetikleyen olası sorunları belirlemesine yardımcı olacaktır.

Seyahat Edenler İçin Uyku Sağlığı

Sık sık seyahat edenler için yaygın problemlerden biri jet-lağdır. Zaman dilimlerindeki değişiklikler vücudun biyolojik saatini değiştirir ve yeni zaman dilimine adapte olma güçlüğü uyku bozukluklarına neden olur. Jet-lağın etkilerini en aza indirmenn bir takım yolları mevcuttur:
  • Planlanan seyahat tarihinizden bir hafta kadar önce uykunuzu seyahat edeceğiniz yerin zaman dilimine göre ayarlayarak yatış kalkış saatlerinizi düzenleyin ve zihninizi ve bedeninizi zaman dilimine göre koşullayın.
  • Uçağa biner binmez saatinizi varacağınız yerin zaman dilimine ayarlayın.
  • Mümkünse akşam erken saatlerde ineceğiniz bir uçuş seçin.
  • Varış yerinizde yatmadan 3-4 saat önce alkol ya da kafein almayın.
  • Yatmadan önce ağır egzersizler yapmayın.
  • Dışarıdan gelen ışık ve sesi maskelemek için kulak tıkacı ve uyku gözlüğü kullanın.
  • Sürekli içeride kalmayın çünkü bu jetlagi kötüleştirir.
  • Otelde sesli posta hizmetini ayarlayın.
  • Otel personelinden uyandırma çağrısı isteyin.
  • Bazı insanlar melatonin kullanımını uykuya dalma ve jet-lağ  için faydalı bulmaktadır.
Zaman dilimi gibi çevresel bir değişikliğe uyum sağlayabilmesi için beyin ve vücudun zamana ihtiyacı vardır. Böylesi beklenen bir değişikliğe beyin ve vücudun erken hazırlanmasını sağlarsanız, yeni zaman dilimine girdiğinizde gereken adaptasyon daha az olacaktır.

Yaşlılar İçin Uyku Sağlığı

İnsanlar yaşlandıkça uyku biçimlerinde normal değişiklikler olmaktadır – erken uyuma, erken uyanma ve daha az derin uykuyla dinlenmiş hissetme gibi. Ancak, daha az uyku günlük aktiviteleri bozmaya başlarsa, bu artık yaşlanmanın bir parçası değildir. Ve iyi uykunun gençler için önemli olduğu gibi; daha iyi konsantrasyon, hafıza işlevleri, bağışıklık sisteminin yenilenmesi ve gün içinde oluşan hücre hasarı etkilerini iyileştirmek için yaşlılarda da aynı derecede önemlidir. Aşağıdaki uyku sağlığı ipuçları geceleri daha iyi uyumanız için yaşla ilgili uyku problemlerini hafifletmeye yardımcı olacaktır.
  • Günün geç saatlerinde kafein alımını sınırlayın. Kahve, çay, alkolsüz içecek ve çikolata gibi kafeinli içeceklerden kaçının.
  • Uyumadan önce alkollü içeceklerden kaçının çünkü bu uykuyu bozar.
  • Uyumadan önce midenizi yatıştırın. Kraker, tahıl (mısır gevreği), ılık süt gibi hafif atıştırmalıklar iyi uyumanıza yardımcı olacaktır.
  • Yatmadan önce ağır yiyecekler ya da baharatlı şeyler yemeyin. Baharatlı yiyecekler hazımsızlığa neden olur ve midenizi bozar. En ideali yatmadan üç saat önce yemektir.
  • Uyku esnasında tuvalete gitmeyi minimuma indirmek için yatmadan önce sıvı alımını minimuma indirin. Sıvı alımı uykudan bir buçuk saat öncesiyle sınırlı olmalıdır.

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR

-->
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Kaygılanmak Normal midir? 
Kaygı yaşamın normal bir parçasıdır. Herkes günlük yaşam içinde değişik konularla ilgili kaygı duyabilir. Yetişmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunlar birçok insanı kaygılandırabilir. Aslında kaygı, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağlar. Normalde bu tür kaygı hafiftir ve baş edilebilir düzeydedir.  
Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nedir? 
Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) olan kişilerde ise “sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu” söz konusudur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engeller. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, herşey kendi denetimlerinin dışındadır, iyi bir olasılık ya da geriye dönüş mümkün değildir. YAB’da aşırı endişe ve kaygı genellikle sağlık, aile, para ya da iş gibi konularla ilgilidir. Denetlenemez nitelikte olan endişe hali en az altı ay boyunca hemen hergün vardır ve gün boyunca sürer.
YAB’nun yaşam boyu görülme sıklığı %5-6’dır. Başka bir deyişle, her 100 kişiden 5-6’sı yaşamlarının herhangi bir zamanın bu rahatsızlığı yaşayabilir. Yaşla birlikte kaygı duyarlılığı artar. YAB yaşlılıkta en sık görülen anksiyete bozukluğudur.  
Yaygın Anksiyete Bozukluğu Belirtileri Nelerdir? 
Gerçek bir neden yokken ya da nedeni olsa bile durumla uygunsuz olan, aşırı olan denetlenemeyen nitelikteki endişe hastalığın temel belirtisidir. Çoğu zaman kişi endişelerinin aşırı olduğunun farkındadır, ancak endişelenmelerini denetleyemezler ve bir türlü sakinleşemezler. Çevrelerinde “aşırı evhamlı” olarak tanınırlar. Yorgunluk, dikkat bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü, en ufak sesle kolayca irkilme, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma diğer önemli belirtilerdir.
YAB’a sıklıkla sanki fiziksel bir hastalık varmışçasına kendini gösteren bazı bedensel belirtiler eşlik eder. Bu belirtiler: nedensiz yorgunluk, başağrısı ve kas ağrıları, yutma güçlüğü, titreme ve seyirmeler, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sersemlik hissi, sıcak basması gibi fiziksel yakınmalardır.  
Yaygın Anksiyete Bozukluğu Nasıl Oluşur? 
Stresler YAB’ın gelişiminde önemli rol oynar. Çocukluk dönemi ve genç erişkinlik çağları arasında başlayan YAB, yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Hastalığın belirtileri dönem dönem iyileşmeler ve alevlenmeler gösterir. Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Hastalığın oluşmasında “kalıtsal etkenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları” etkilidir. Hastalar yorgunluk, gerginlik, kas ağrısı ve başağrısı gibi bedensel belirtiler nedeniyle çoğu zaman psikiyatri dışı branş hekimlerine başvururlar ve doğru tanının konması ve uygun biçimde tedavi edilmesi gecikebilir.  
Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tedavi Edilebilir mi? 
YAB tedavi edilebilir bir hastalıktır.
İlk yapılması gereken bir psikiyatri uzmanına başvurmaktır. İlk başvuruda kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmenin yanı sıra, bu belirtilerin herhangi bir fiziksel hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için bazı incelemeler yapılacaktır.
Tedavi gören YAB’lı hastaların çoğunluğu tedaviden yarar görür. Psikoterapi ya da ilaç tedavileri uygulanabilir. Bu yöntemlerden birinin ya da birlikte uygulanmasının etkin olduğu gösterilmiştir. Hangi tür tedavinin size uygun olabileceğine doktorunuzla birlikte karar vermek yerinde olacaktır. Bir kişi için uygun olan bir tedavi, diğeri için uygun olmayabilir.
YAB tedavisinde antidepresan ve anksiyolitik ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar depresyonun ve başka anksiyete bozukluklarının tedavisinde de kullanılır. YAB’da etkin oldukları iyi bilinmektedir. Tedavinin amacı kaygı ve gerginliğin hızla tedavi edilmesidir. Tedavide kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri ve bağımlılık riskleri yoktur. YAB’da kaygı gidermeye yönelik kullanılan benzodiyazepin grubu ilaçlar yeşil reçeteyle verilmektedir. Bu grup ilaçlar da ancak “doktorunuzun önerdiği dozlarda ve sürede” kullanıldığında etkili ve güvenli kullanılabilir.
İlaç tedavisinin etkisi birkaç haftadan önce başlamayacaktır. İlaç tedavisi belirtiler tamamen düzelene kadar sürmelidir. Tam düzelme sağlandıktan sonrada tedaviye en az 1 yıl daha devam edilmelidir

HAMİLELİK BELİRTİLERİ, HAMİLE MİYİM? HAMİLELİK İŞARETLERİ NELERDİR

-->
Gebelik, erkekten gelen spermin kadından atılan yumurtayı döllemesiyle başlar.  Yeni oluşan döllenmiş yumurta gebe kalabilmek için uygun ortamı hazırlayan rahme tutunur ve çoğalmaya başlar. Eğer kadının yumurtası hiçbir spermle karşılaşmadıysa, her ay adet kanaması şeklinde vücuttan atılır. Buna gebeliğe hazırlanan rahim yüzeyi de eklenir. Tüm sistemler yeniden hazırlanmaya başlar.  Adet dönemi başladığı günden itibaren 12 – 14 gün sonra yeni bir yumurta oluşur ve rahim tekrar hazırlanır. Bu nedenlerle gebeliğin ilk haftaları son adet tarihinden sonraki bir-bir buçuk aya denk gelmektedir.
Tüm bunlar nedeniyle gebeliğin ilk belirtisi adet kanamasının gecikmesi olarak yorumlanabilir. Hatta gebeliğin yaşı hesaplanırken de en son adet tarihi baz alınarak Negele yöntemiyle hesaplanır. Bu yöntem son adet tarihine 7 gün ekleyip 3 ay çıkartarak beklenen doğum tarihinin hesaplanması hususuna dayanır. Örnek verecek olursak; 23 Nisanda son âdeti başlamış olan kişinin beklenen doğum tarihi 23+7 gün Nisan-3ay formülünden 30 Ocak çıkar.  Normal bir gebelik ortalama 280 gün sürmektedir.
Gebeliğin belirtilerine bakacak olursak yaşam tarzı değişiklikleri, rahatsızlıklar, stres hatta yolculuk gibi nedenlerle de kadınların adet tarihlerinde değişme olduğu için diğer belirtilere ihtiyaç duyulmaktadır. Kısaca hepsinden bahsetmek gerekirse;
1)    Adet gecikmesi: Önceden düzenli adet görmekte olan bir kadının adet olmaması durumu önemli bir gebelik bulgusudur. Ancak bazı kadınlarda açık renkte ve normalden farklı olan bir kanama gebeliğin ilk habercisi olabilir.
2)    Kendini hamile hissetmek:  Kadının hamile olup olmamasına yönelik duyduğu önsezinin sıklıkla doğru çıktığı kanıtlanmıştır.
3)    Memelerde dolgunluk ve hassasiyet: Adet öncesi sendromda da görülebilir. Ancak bazı gebelerde hiç görülmez. Özellikle uykuya dalarken, banyo yaparken, giyinirken ağrı ve hassasiyet hissedilir. Bu durum gebelik süresince vücudunuzun süt üretme ve emzirme için olan hazırlığıdır. Göğüs uçlarında yanma yada renk değişikliği de görülebilir.
4)    Bulantı ve kusma:  Özellikle sabahları başlayan bulantı ve kusma gün içerisinde gittikçe hafifler. Gebelik süresince üretilen hormonlara karşı vücudun geliştirdiği bir mekanizmadır. 10. Haftaya kadar devam edebilir ancak çok ağır vakaların doktor kontrolüne alınması gerekir. Ayrıca tükürük salgısında artış ortaya çıkabilir. Bu da gebe kadını oldukça rahatsız eder.
5)    Sık idrara çıkma:  Büyüyen rahmin mesaneye bası yapması sonucu mesane hacminin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Erken dönemde başlayarak doğuma kadar devam eden bir belirtidir.
6)    Karında büyüme
7)    Fazla uyuma ihtiyacı ve yorgunluk:  Çalışan kadınların özellikle yakındığı şikâyettir.Aniden ortaya çıkan aşırı yorgunluk nedeniyle erken yatmalar ya da sabah kalkamamalar görülebilir.
8)    Tansiyon düşmesi:  Özellikle gebelik döneminde artan sıvı ihtiyacının karşılanmaması ya da aç kalınması durumunda kan dolaşımındaki problem sonucu görülebilir.Uzun süreli ayakta durmadan sonra yaşanan baş dönmesinin de sebebidir
9)    Kasık ağrıları: Ani hareketlerle birlikte çoğu kez tek taraflı olan keskin ağrılar olabilir. Bu ağrıların sebebi rahmi yerinde tutan bağların gerilmesidir. Bu ağrılarınzararı olmamasına rağmen ani hareketlerden kaçınmak gerekir.
10)    Kokulara karşı hassaslık: Et kokusu, sabun kokusu, parfüm kokusu, macun kokusuna karşı duyulan hassasiyet nedeniyle yemek yapamayan diş fırçalayamayan gebeler olabilir.
11)    İştahın açılması ya da bazı yiyeceklerden tiksinme: Aşerme de denilen zamansız sebze ve meyveisteme şeklinde olabileceği gibi limon tuzu, buz parçası, kil, toprak gibi alışılmadık gıdaları yeme şeklinde de kendini gösterebilir. Aynı zamanda çok sevdikleri yiyeceklere karşı tiksinme de yaşayabilirler.
12)    Kabızlık: Vücutta artan hormonların kaslarda yaptığı yavaşlama nedeniyle bağırsak aktiviteleri azalarak kabızlığa ve hazımsızlığa neden olabilir.
13)    Duygudurum değişiklikleri: Gebe kadınlarda bir anda sinirlenme, peşinden kahkahalarla gülme, çok ağlama, çok stres yaşama ya da aşırı heyecanlanma görülebilir.
14)    Artan vücut ısısı: Soğuk algınlığı olduğu düşünülen hafif bir ateş ortaya çıkabilir. Uzun süreli ve yüksek ateşlerde doktora danışmak gerekir.
15)    Akıntı: Gebelikte salgılanan östrojen hormonu nedeniyle günlük ped kullanacak şiddette daha önce hiç yaşanılmamış şekilde kıvamı koyu,  rengi açık vajinal akıntı ortaya çıkabilir.
16)    Vajende renk değişikliği: Damar genişlemesine bağlı olarak vajenin mavi-mor renk alması durumudur.
Tüm bunlar gebelikten şüphelenilen ya da gebelik boyunca görülen durumlardır. Ancak kesin tanı gebelik testileriyle ve ultrasonografiyle konulmaktadır. Döllenen yumurtanın rahme tutunmasıyla HCG (Human Chroinic Gonodatrophin) adı verilen bir hormon salgılanmaya başlar. Gebelik testleri bu hormonu kanda veya idararda ölçer. Bu hormonun giderek artması sonucu idrara geçer. Böylece idrarda da gebelik tayini yapılmaya başlanabilir. Bu nedenle idrarda hormon miktarı ölçülemezken bile kişi gebe olabilir. İdrarda hormon miktarı pozitif çıkarsa da mutlaka ultrasonografiyle desteklemek gerekir. Çünkü pozitif çıkan bir teste rağmen gebe olunmayabilir, dış gebelik olabilir yada üzüm gebeliği denilen durum ortaya çıkabilir. Bu nedenle mutlaka ultrasonografiyle doğrulamak gerekmektedir. Tanının konulmasıyla başlayan ilk kontrol diğer kontrollerden daha ayrıntılı olacaktır. Tüm sistem muayenesinin yanında gebenin ve ailesinin yaşadığı sağlık sorunları sorulacak ve genel bir bilgilendirme yapılacaktır.

KOLON KANSERİ TEDAVİSİ KALIN BAĞIRSAK KANSERİ OLMAMAK İÇİN DİKKAT ETMENİZ GEREKENLER

-->

KOLON KANSERİ

Kolon diye adlandırdığımız kalın bağırsak, yaklaşık 2 metre uzunluğundaki sindirim sisteminin ince bağırsaktan sonra gelen kısmıdır. Özellikle batılı ülkelerde sık karşılaşılan kolon kanseri oldukça büyük bir öneme sahiptir. Toplumda görülme sıklığı 10000 de 5 dolayındadır. Erkekte ve kadında eşit oranda görülen kolon kanseri bütün kanserler içinde görülme sıklığı bakımından 3. sırada yer alır.

NEDENLERİ

Kolon kanserinin nedeni kesin olarak bilinmemektedir fakat oluşumunda etkili olan bazı çevresel ve genetik nedenler vardır. Kalıtsal etkenler bu konuda büyük öneme sahiptir. Ailesinde kolon kanseri olan kişilerde kansere yakalanma ihtimali normalden daha yüksektir. Ayrıca daha önceden meme ve yumurtalık kanserini geçirmiş kişilerde ve ailelerinde kolon kanseri sıklığı daha fazladır. Gardner Sendromu ve Ailesel Polipozis hastalığı kalıtsal hastalıklardır ve sıklıkla kolon kanserine neden olmaktadır. Bunların dışında ülseratif kolit ve crohn hastalığı da kolon kanseri ihtimalini arttırır.
Beslenme, kolon kanserinde önemli bir yere sahiptir. Özellikle Batı tipi diyet kanser ihtimalini arttırır. Kolon kanserinin oluşmasında hayvansal yağların tüketiminin etkili olduğu araştırmalar sonucu saptanmıştır.
Ayrıca bazı kimyasal maddeler kanser nedenleri arasındadır. Sanayi işçilerinde, bazı fabrikalarda çalışanlarda kolon kanseri görülmesi kimyasal maddelerin etkisini ortaya koymaktadır.

 kolon kanseri BELİRTİLERİ

 Belirtiler Bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler İshal, kabızlık, bağırsakta tam boşalmama hissi Dışkıda kan (parlak ya da koyu kırmızı) Normalde olduğundan daha ince dışkılama Genel abdominal rahatsızlık ( gaz, kramplar, şişkinlik) Bilinen bir neden olmaksızın kilo kaybı Sürekli yorgunluk Bulantı ,kusma Kalın bağırsak kanserlerindeki bulgu ve belirtiler, tümörün evresine göre değişir. Tümör bağırsak içene doğru büyürken bulgu vermezken, tam tıkandığında oluşan, hastanın gazını ve dışkısını çıkaramadığı duruma kadar değişen belirtiler verebilir. Burada klinik açıdan önemli bir durum sağ taraftaki bağırsak çapının soldan daha geniş olması ve geçişle ilgili belirtilerin daha geç olmasıdır. Kalın bağırsağın sağ tarafındaki tümörlerde gözlenen belirtiler dışkı ile birlikte fark edilmeyen kan kaybı ve bu kanamaya bağlı kansızlık, halsizlik, nefes darlığı, çabuk yorulma, dışkılama alışkanlarında değişikliktir. Zaman zaman kabızlık ve ishal atakları, karın ağrısı, karında şişkinlik, kilo kaybı diğer bulgulardır. Kalın bağırsak tümörlerinin en sık yerleşim yeri sol tarafdır, burası da kalın bağırsağın dar yerlerindendir. Bu yüzden sol taraf tümörlerinde bağırsak tıkanıkları karşımıza daha çok çıkmaktadır. Rektum tarafında yani makata yakın kısımdaki tümörlerde en sık bulgu, dışkıya kan bulaşmasıdır. Burada dikkat edilecek durumlardan birisi hemoroid denen hastalıkta da dışkıda kan gözlenir ve kişi bu durumu karıştırarak teşhis ve tedaviyi geciktirebilir. Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, dışkı çapının incelmesi, kabızlık, dışkılama sonrası tam boşalamama, karında şişkinlik gözlenen diğer bulgulardır. Bu bulgulardan şüphelendiğinizde doktora başvurmalısınız. Geç dönemde kalın bağırsak kanserlerinin istenmeyen durumlarından biri barsağın tam tıkanmasıdır. Bundan başka oluşabilecek durumlar arasında büyük damarın duvarının yıkılması sonucu ciddi kanamalar, tümörün bağırsak duvarını delmesi, buna bağlı kalın bağırsaktaki mikropların karın zarına yayılması, karın boşluğunda sıvı toplanması şeklindedir. Çoğunlukla bu belirtiler kansere bağlı değildir. Diğer başka sağlık problemleri bu belirtilere yol açabilir. Ancak bunlardan herhangi birine sahip kişilerin, erken tanı ve tedavi için doktora başvurması önerilir. Genelde kanserin erken dönemlerinde ağrı olmaz. Ağrı olmasını beklemeden doktora başvurmak kanserin erken tanısında önemlidir.

Kolon kanserinin başlangıç evresinde karında dolgunluk hissi, hafif ağrı, iştah kaybı, kilo kaybı, çabuk yorulma ve ishal ortaya çıkar. Ayrıca kabızlık olabilir. Kullanılan ilaçlara rağmen kabızlık devam edebilir. Bu evrede bağırsak henüz daralmamıştır ve belirtiler bağırsak kanseri tanısı koymak için yeterli değildir. Fakat hastada bu tip şikayetlerin olması hastanın mutlaka incelenmesini gerektirir. Görüntüleme yöntemleri kalın bağırsaktaki herhangi bir anormalliği ortaya
koyar. Böylece herhangi bir hastalık varsa erken tanı konmuş olur ve hastaların geleceği açısından çok önemlidir.

Başlangıç evresinde tespit edilmeyen kolon kanseri –ki sıklıkla ülkemizde bu evrede doktora başvurulmadığından saptanamaz- ilerler ve kalın bağırsak daralmaya başlar. Daralma ortaya çıkarsa bağırsaktan dışkı geçişi zorlaşır. Bağırsaktaki maddeler burada birikmeye başlar ve atılamaz. Bağırsak kokuşması ortaya çıkar. Bağırsak içeriği, bağırsağın kasılma sonucu ilerlemek ister fakat kanser kitlesi yüzünden bu işlem çok zordur. Bu yüzden hastada önce kabızlık daha sonra ağrı atakları başlar.
Kolon kanseri tedavi edilmez ve daha da ilerlerse belirtiler ağırlaşır. Yorgunluk, kilo ve iştah kaybı belirginleşir. Hasta hiçbir şey yemek istemez. Kansızlık ortaya çıkar ve hastanın rengi atar. Bağırsak tamamen kapanır. Birkaç gün bu şekilde sürer. Daha sonra kanser kitlesi biraz delinir ve bağırsak içeriği atılabilir. Fakat bu olay her zaman böyle sürmez. Bir-iki defadan sonra bağırsak hiç açılmamak üzere kapanır. Hastanın durumu oldukça ağırlaşır. Kana zehirli maddelerin geçişi başlar. Bu dönemde başvuran hastaların karınları açılır ve tümörün ameliyatla alınıp alınamayacağı kararlaştırılır. Sıklıkla bu evrede tümörün çıkarılması çok zordur.

TANISI

Hastalığın tanısı günümüzde oldukça kolaydır. Kolonoskopi ile hastanın bütün kalın bağırsağı görüntülenir. Bu sırada, polip varsa alınır ve incelenir. Risk altındaki kişiler ve polip alınan kişiler kolonoskopi ile takip edilir. Doktorun gerekli gördüğü sıklıkta bu işlem tekrarlanır.
Diğer bir yöntem video görüntüleme ile yapılan sigmoidoskopidir. Kolonun alt bölgesinin incelenmesinde kullanılır. Ayrıca gaitada gizli kan araştırılır. Yani dışkıda kan arama yöntemi ile dışkıda saptanması zor olan az miktardaki kanamalar saptanır. Bunların dışında gerekirse bağırsaktan parça alınır ve incelenir.

KOLON KANSERİNDEN KORUNMA

Fazla lifli gıdalarla beslenme kolon kanserine karşı koruyucudur. Yapılan deneylerle bu durum ispatlanmıştır. İnsanlarda bol miktarda lifli besinlerin tercih edilmesi kolon kanseri görülme sıklığını azaltmaktadır. Çünkü bu maddeler, kanserojen maddelerin yoğunluğunu azaltmaktadır.
Yağlı besinlerle kolon kanseri arasında doğrudan ilişki vardır. Yağ oranı az besinlerin tüketilmesi gerekir. Kırmızı et ve yağlı besinler kolon kanseri ihtimalini arttırmaktadır. Bu nedenle bu besinlerin az miktarlarda tüketilmesinde fayda vardır.
Kolon kanserinden korunmanın bir diğer yolu ise düzenli kontroller yaptırmaktır. Yapılan muayene ve kolon görüntüleme yöntemleri hastalığı önlemek veya erken tanı koymak için gereklidir. Özellikle ailesinde kolon kanseri olanların ve risk altındaki kişilerin yaptırması gerekir.
Bunların dışında egzersiz yapmak, yeşil çay tüketmek bağırsak düzenini sağladığından dolayı koruyucudur. Yeşil çayda bulunan bir maddenin kanser gelişimini önlemede etkili olduğu belirtilmektedir.

Gastrit NEDİR Nedenleri, belirtileri, tanısı,GASTRİT tedavisi,BİTKİSEL TEDAVİ GASRİT mide asidi

-->

GASTRİT NEDİR?

Gastrit midenin iç yüzünde bulunan mukoza tabakasının iltihaplanmasıdır. Erişkinlerde ileri yaşlarda olmak üzere tüm toplumda sık görülen bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla kronik (müzmin) gastrit görülür.
Ülsere göre daha yüzeysel bir hasar vardır. Fakat daha derinlere geçebilir ve ülser oluşturacak şekilde aşındırma yapabilir. Gastrit, çoğunlukla bakteriyel enfeksiyon sonucu oluşur. Yoğun antibiyotik tedavisi sonucu başarılı bir tedavi gerçekleştirilir.
Toplumda sık rastlanan bir mide rahatsızlığıdır. Belirti vermeden de görülebilen bir hastalık olduğundan yaklaşık her iki yetişkinden birinde gastrit vardır.

GASTRİTİN NEDENLERİ

Şimdiye kadar bilinenler en önemli faktörlerin arasında, kronik H. pylori enfeksiyonu dikkat çekmektedir. Bütün dünyada bu bakteriye rastlanır. Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek enfeksiyon oranına sahip hastalık yapan bir bakteridir. Amerikalı yetişkinlerin yüzde 50‘sinde görülmektedir. Yalnız bu bakterinin, çocukluk döneminde alındığı ve vücutta yıllar boyunca barındığı düşünülmektedir.
Beslenme alışkanlığı, gastrit oluşumunda önemli bir faktördür. Kötü beslenme, alkol kullanımı, doğrudan mide yüzeyini tahriş ederek gastrite neden olabilir.

Sigara kullanmak, mide üzerinde etkili olan siniri uyararak asit salgısını arttırır. Fazla asit gastrite sebep olur.
Gastrite sebep olan önemli faktörlerden biri de strestir. Stresli kişilerde asit fazla salgılanır. Gastrite yakalanma riski artar.
Bazı ilaçlar mideyi tahrip edebilir. Aspirin gibi asidik ilaçlar,romatizma ilaçları olarak kullanılan ağrı kesiciler, mideye zarar verir. Ayrıca böbrek ve karaciğer yetmezliği, solunum güçlüğü gibni rahatsızlıklar sonucu gastrit gelişebilir.

GASTRİTİN BELİRTİLERİ

Gastrit aniden oluşan, akut ve sürekli kronik olmak üzere ikiye ayrılır.
Kronik gastrit, genelde çok az belirti verir ya da belirti vermeden seyreder. Uzun süren mide iltihabı vardır. Karnın üst tarafında ağrı, mide bulantısı, kusma meydana gelebilir. Geğirti, iştah azalması, şişkinlik görülebilir.
Akut gastritte, midede yanma, basınç ve ağrı görülür. Hasta, aç karnına ağrının arttığını belirtebilir. Bulantı ve kusma, kronik gastritte olduğu gibi akut gastritte de vardır. İlaç ve alkol, mide yüzeyinde yaraya neden olur. Bu yaraların kanaması sonucu, mide asidi kanla karışabilir ve kusarken koyu renk bir kan gelir. Yine akut gastritin ağırlaştığı durumlarda dışkı siyahlaşır.
Gastrit için şifalı bitkiler:
  • Petekli bal gastrit hastalığından kurtulmak için oldukça etkili bir doğal besindir.
  • Pirinç lapası veya pirinç bulamacı da etkili bir gastrit tedavi yoludur. Günde 2 kez 1 ya da 2 kase yenildiğinde gastrit sancısını keser.
  • Çiğ patates suyu gastrite iyi gelmektedir. Yemeklerden 15 dakika önce bir çay bardağı patates suyu günde 3 kez içilmelidir.
  • Kadife çiçeği de gastrit tedavisinde başvurulan bir bitkidir. 1-2 tatlı kaşığı kadife çiçeği yeme gastrit ağrılarını kesmektedir.
  • Hindistan cevizi suyu gastritin bitkisel tedavisi için başvurulan en etkili yöntemlerdendir. Hindistan cevizi suyu bolca vitamin ve mineral içerir. Ve midedeki zehirli maddeleri ve toksinleri mideden temizler. Günde 4-5 kez bir çay bardağı Hindistan cevizi suyu içildiğinde mide yangınını giderir. Aynı zamanda iyi bir ateş düşürücüdür.
  • Zencefil de gastrit tedavisinde kullanılan bir bitkidir. Tuza batırılmış 2-3 küçük zencefil tohumu, gastrit sancısından kaynaklanan huzursuzluğu önler ve mideye rahatlama ve gevşeme hissi verir.
  • Bol bol su içmek ve peynir altı suyu içmekte etkili ve doğal bir tedavi yöntemidir. Özellikle günde 8-9 bardak su içmek mideyi toksinlerden temizler ve midenize rahatlama hissi verir.
  • Koyu yeşil yapraklı sebzeler, sadece tedavi sürecinde değil, hastalığın tekrar etmemesi içinde faydalıdırlar. Bu sebzeler, Brüksel lahanası, brokoli, lahana, kuşkonmaz, ıspanak, yeşil fasulye ve bezelyedir.
  • Flavonoid içeren yiyeceklerde gastiride neden olan bakterilerle savaşarak etkilerini azaltır ve ülsere dönüşmesine engel olurlar. Flavonoidler bakımından zengin olan gıdalar, kızılcık, kereviz, elma, yeşil çay, yaban mersini, kiraz, kabak ve biberdir.

GASTRİT TANISI NASIL KONUR?

Öncelikle, bir gastroenterologa ya da dahiliye uzmanına başvurmanız gereklidir. Hastalığın tanısını koymak için, hastanın öyküsünü dinlemek yeterli olabilir. Özellikle gençlerde, ilaç tedavisi ile mide asidi azaltılmaya çalışılır.
Kırk yaşını geçmiş kişilerde, teşhis koymak için endoskopi yöntemi uygulanır. Hastanın midesine, ucunda kamera olan ince bir boruyla girilir. Tv gibi bir ekrandan, doktor hastanın midesini görür ve midede sorun varsa teşhisi koyabilir. Etkili ve güvenilir bir yöntemdir. Dil kökü ve küçük dil, spreyle uyuşturulur. Böylece hastanın midesi bulanmaz ve endoskopi yapmak kolaylaşır. Gerekirse tanı için hastadan parça alınır ve mikroskopik olarak incelenir.

MİDE RAHATSIZLIKLARINDAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Doktorlar, az ama sık yemek yemenin daha faydalı olduğunu düşünüyorlar. Fazla yemek yemek, midede yanma hissini arttırır. Mide yedikçe genişleyen bir organdır. Ayrıca, geceleri yemek yerseniz, mide gece boyunca çalışmaya devam eder ve yorulur. Sindirimin gerçekleşmesi için en az 3 saat gerekir. Bu yüzden uyku ve yemek arasında en az bu kadar süre olmasına dikkat edin.
Lokmalarınızın küçük olması, sindirimi kolaylaştırır ve midenin ağırlık hissini azaltır. Çiğnemeden besinleri yutmak sindirimi de zorlaştırır ve şişkinliğe sebep olur.
Çok sıcak ya da çok soğuk besinlerle beslenmek, ayakta ya da hızlı yemek mideye zarar verir. Ilık besinler tercih edilmeli ve yemeğe daha fazla vakit ayırılmalıdır.
Yemekten hemen sonra ağır egzersiz yapmak ya da uzanmak mide sıvısının, yemek borusuna çıkmasına neden olur. Mide sıvısı da asidik olduğundan yemek borusunda hasara neden olabilir.

HANGİ BESİNLER MİDEYE ZARAR VERİR?

Kafeinli içecekler ( kahve, kola, çay ) mideye zarar verir.
Asitli içecekleri, ki portakal suyu da buna dahil, midesi hassas olanların içerken dikkat etmeleri gerekir. Gerekirse bir miktar su katılmalıdır.
Yağlı yiyecekler, (örneğin kızartma) mideyi çok yorar. Hazmetmesi zordur. Çok fazla yememeye özen gösterilmelidir. Ayrıca, soğan da mide asidini arttıran bir besindir. Mide rahatsızlığı olanların fazla yememesi gerekir. Gastritli hastalara, çikolata yemesi pek tavsiye edilmez. Çünkü, çikolatada yağ ve kafein miktarı fazladır. Bunların dışında, alkol kullanmak (özellikle aç karnına) mide yanmasına neden olur.

BASUR TEDAVİSİ, BASUR BİTKİSEL TEDAVİ, BASURA SICAK SU YÖNTEMİ BASUR NEDİR

-->

BASUR (HEMOROİD)

Basur ya da mayasıl; hemoroidin halk arasında kullanılan diğer adlarıdır. Anüs içinde toplardamarlar bulunur ve çeşitli sebeplerden dolayı bu damarların içindeki basınç artar. Damarın yapısı genişlemeye müsaittir. Bu yüzden damarlar artmış basıncı dengelemek için genişlerler ve makat bölgesinden dışarı çıkarlar. Dışarı sarkmış bu damar yumakları kırmızı-mor renktedir. Sık sık kanamaya sebep olur. Kanamanın sebebi bu damarların tahrip olması sonucu delinmesidir. Basur toplumda yaygın görülmekle birlikte çoğunlukla 50 yaşından sonra ortaya çıkar. Tedavi bölümünde bahsedeceğimiz alınacak çeşitli önlemlerle hastalık kontrol altına alınabilir fakat genelde, yapılan cerrahi yöntemlerle başarılı bir sonuç elde edilir.

BASUR NİÇİN ORTAYA ÇIKAR?

Hemoroid dediğimiz yapı vücutta normalde bulunan bir oluşumdur. Bunlar anal kanaldaki damarsal yapılardır. Bunun hastalığı da hemoroid (basur) olarak adlandırılır. Toplardamarların bozukluğu basurun ana nedenidir. Basurun başlıca sebepleri kronik kabızlık ve bu yüzden ıkınmak ve de hamilelik sonucu oluşan damar genişlemeleridir. Hamilelikte hormon miktarının da değişmesiyle damarlar genişler. Ikınınca ise basınç artar. Bu da damarlarda genişlemeye neden olur. Doğuştan gelen sebepler de basura yol açabilir. Örneğin damar duvarının doğuştan zayıf olması basurun kalıtsal yönünü ortaya koyar.
Bu nedenlerden başka;
  • Hareketsiz bir yaşam tarzı sürmek, şişmanlık,
  • Alkol kullanmak,
  • Makat bölgesine zarar verecek sporlar yapmak (bisiklet sürmek, vb.),
  • Mesleği gereği sürekli oturarak çalışmak,
  • Lifli gıdalarla yeterince beslenmemek, ishal,
  • Bağırsak bölgesinde oluşan tümörler basur oluşumunda etken faktörlerdir.

BASUR’UN TİPLERİ VE HASTANIN ŞİKAYETLERİ NELERDİR?

İki tip basur vardır.
  • İç basur: Makatın kapanmasını sağlayan bir kas vardır. Bu kasın üstündeki toplardamarların genişlemesi sonucu iç basur oluşur. İç basur dışarıya sarkar ve elle basınç uygulandığında içi boşalır. Bu yapılar damar yumakları şeklindedir. Sonuçta kanama ve iltihaplanma meydana gelir.
  • Dış basur: Makatın kapanmasını sağlayan kasın altındaki toplardamarların genişlemesi sonucu oluşur. Genelde iç basurla birlikte görülür.
    Kişi basur olduğunda görülen en belirgin durum kanamadır. Çoğunlukla doktora başvurma nedenleri arasında ilk sıradadır. Hastalar dışkı sırasında kan geldiğini söylerler. Kansızlığa yol açabilir. Makat bölgesinden dışarı sarkmış yumaklar, iltihap oluşması nedeniyle makatı kapatan kasın aşırı kasılmasıyla sarılırlar. Basur boğulması denen durum ortaya çıkar. Bu boğulan yumaklarda ağrı ve şişlik sonucu kopma meydana gelir. Kopan yerde ülser yaraları oluşur.
Hastanın çoğu zaman makat bölgesinde kaşıntı ve yanma gibi şikayetleri vardır. Dışkılama hissi uyanır ve dışkılama sonucu ağrı artar. Hekim muayene sırasında makat bölgesinde çatlakların olduğunu görebilir. Ayrıca basur sonucu oluşan damar yumaklarının (torbalarının) içindeki kan pıhtılaşabilir. Ardından bu bölgede farklı bir doku oluşur. Bu doku bazen iyileşmeyi sağlasa da genelde iyi bir sonuç alınmaz.

BASUR TANISI NASIL KONUR?

Basur olduğunuzdan şüpheleniyor ya da yukarıdaki şikayetleriniz varsa genel cerraha muayene olmanız gerekir. Sizin şikayetleriniz, doktorunuzun yaptığı muayene sonucu basur tanısı konur.
Basur 4 dereceye kadar sınıflandırılabilir. 1. derecede görülen en önemli bulgu kanamadır ve hafif ağrı vardır. 4.dereceye kadar bu şikayetler artarak gider. 4.derecede basur geriye itilemez. Bulgular daha şiddetlidir. Ayrıca herhangi bir tümör (kanser) oluşup oluşmadığını anlamak için makatın içi (anal bölge) retroskopi yöntemiyle incelenmelidir. Çünkü basur, kalın bağırsak kanserine tek başına yol açabilen bir sorundur. Fakat utanılacak bir şey olduğu düşünülür ve hekime başvurmak istenmez. Bu da diğer hastalıklar gibi bir hastalıktır ve utanılacak bir şey olmadığının bilinmesi gerekir.

BASUR TEDAVİSİ

DERECELER
1. Derece: Yastıkcık (hemoroid) yapılarında çok hafif bir şişme vardır.
2. Derece: Şişlikler ıkınmakla dışarı çıkıp, kolaylıkla kendiliğinden geri döner.
3. Derece: Şişlikler ıkınmakla dışarı çıkar ancak kendiliğinden dönüşü zordur. Bazen elle içeri itmek gerekebilir.
4. Derece:Yastıkcık yapıları daima dışarıda durur elle itilseler dahi anal kanala geri gönderilemezler.
TEDAVİLER
1. derece hemoroidler için beslenme ve tuvalet alışkanlığı ile ilgili tavsiyeler yeterlidir.
   beslenme alışkanlıklarında acı, gazlı, asitli yiyecek ve içeceklerden , çay ve kahveden uzak durulması önerisi yapılmaktadır.
2. 3. derece hemoroidler için tavsiyeler, ilaç tedavileri ve ameliyat dışı müdahaleler önerilir.
4. derece hemoroidlerin tedavisi ameliyattır. Bir Genel cerrahi uzmanına başvurmalısınız.

Eğer sizinde basur ile ilgili şikayetiniz varsa basur bitkisel tedavisi ile ilgileniyorsanız beslenmenize dikkat etmeniz ve sıcak su banyosu dediğimiz bir yöntemle bir leğen yada benzeri çukur bir kaba sıcak su doldurup 10 dakika kadar suyun üstüne oturmalısınız. Bu dediğimiz yöntem çok bilinmez ve ünlü genel cerrahlar tarafından bitkisel tedavi olmasa bile uygulanması tavsiye edilen bir yöntemdir.

BEL SOĞUKLUĞU (GONORE) belirtileri penis içinde tatlı kaşıntı idrar sonrası acı ağrı akıntı

-->

BEL SOĞUKLUĞU (GONORE)

 bel soğukluğu son cinsel ilişkiyi takip eden 10 gün içerisinde ortaya çıkar. İlk başta belirti olarak erkeklerde penis içinde tatlı bir kaşıntı, takip eden 2 gün içerisinde de aynı boşalır gibi penisten iltihap akması ile seyreder. Akıntı yeşil renktedir. Kadınlarda da aynı erkeklerdeki gibi akıntı olur. İşeme idrar sonrası ağrı ve acıma hissi her iki cinstede meydana gelir. İdrar yolu enfeksiyonu ile çok karıştırılır. Ama bel soğukluğunda akıntı vardır ve yeşil renktedir. bu kısım önemlidir çünkü akıntı yoksa idrar yolu enfeksiyonu olabilir. Yine her iki durumda da bir üroloji yada kadın hastalıkları bölümüne gidilmesi gerekmektedir. bu arada akıntı varsa elinizle değmemeli ve gözlerinize sürmemelisiniz gözlere sürülmesi durumunda bu akıntı, körlüğe dahi neden olabilir.

Bel soğukluğu; idrar yollarında, rahim ağzında, gözde, rektumda ve üreme organlarında yerleşen bir bakterinin neden olduğu hastalıktır. Hem kadında hem de erkekte görülen bu hastalık akıntılı iltihaba neden olur. Gonore,cinsel yolla bulaşır ve bu yolla bulaşan hastalıklar arasında en çok görülen hastalıktır.
Erkekten kadına bulaşması daha kolay olan bu hastalık, genelde genç erkeklerde ve kadınlarda görülür. Kadında yerleştiği bölge çoğunlukla rahim ağzıdır. Korumasız ve çok eşli ilişkiler yüzünden bu hastalığa yakalananların sayısı her yıl artmaktadır. Dünyada her yıl 50 milyondan fazla kişi bu hastalığa yakalanmaktadır. Yapılan bir araştırmada her otuz saniyede bir kadın bu hastalığı kapmaktadır.
Bu hastalığa neden olan bakteri, sadece insandan insana bulaşabilir. Direkt temas gerekir. İnsan vücudunun dışında yaşaması zordur. Bu bakteri kuru ortamda yaşayamaz. Neme ihtiyaç duyar.
Bel soğukluğu, bir çok kadında belirti vermez. Kişi, taşıyıcı olarak kalır. Erkeklerde idrar yaparken yanma ve peniste akıntı görülür.

BELİRTİLERİ NELERDİR?

Erkekte; ilişkiden sonra bir hafta içinde ortaya çıkar. Öncelikle hafif bir yanma görülür. Daha sonra hastalık daha da şiddetlenir ve sarı renkte bir akıntı ortaya çıkar. Akıntı yeri kızarır ve şişer. Tedavi edilmediği takdirde meni yollarıiltihaplanır ve kısırlık meydana gelir. Hastada sık sık idrar yapma hissi uyanır. Fakat idrara çıktığında az idrar yapar. Bazı hastalarda ise hastalık belirti vermeyebilir.

Kadında; belirtinin şiddeti değişiktir. Hatta bazen belirti vermeyebilir. İdrar yollarında sarı-yeşil renkte bir akıntı meydana gelir ve bu akıntı kötü kokuludur. Adet düzeni bozulur ve adet dönemleri arasında kanama görülür. Yine erkekte olduğu gibi idrara çıkarken yanma vardır. Kadınlarda bartholin bezleri bulunur. Bu bezlerin iltihaplanması sonucu şişlik oluşur ve bu şişlik ağrıya neden olur. Tedavi edilmediği takdirde bu iltihap yayılır ve enfeksiyon başka yerlerde de görülür. Dış gebeliğe neden olabilir. Hatta kısırlığa yol açar.
Anal ve oral ilişkiler sonrası rektumda ve ağız bölgesinde enfeksiyon gelişebilir. Cinsel ilişki sırasında üreme organlarında ağrı görülür ve buradaki kaslarda iltihap meydana gelebilir.
Bazı durumlarda eklemlerde ağrı oluşur. Bu, bakterinin kana karışması sonucu ortaya çıkar. Eklemlerde ağrı, iltihap ve şişlik görülür. Sadece bir yerde oluşan bir durum değildir. Gezici bir ağrıdır. Ağrı bir yerde geçse bile daha sonra başka yerlerde ortaya çıkabilir.
Ayrıca bu hastalık hamile anneden bebeğe bulaşabilir. Bu durumda bebekte kızarıklık ve akıntı oluşur. Körlüğe yol açan bir rahatsızlıktır.

BEL SOĞUKLUĞU TANISI

Bu hastalıktan şüphelendiğinizde bir jinekoloji uzmanına bizzat görünerek muayene olmanız  gerekmektedir. ama illa kendiniz tanı koymak istiyorsanız ilk bakacağınız akıntı ve rengidir. Yeşil renkli akıntı varsa bel soğukluğu olmuşsunuz demektir. Hemen uzman bir doktora görünmelisiniz.

BEL SOĞUKLUĞUNDA NASIL BİR TEDAVİ UYGULANIR?

Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalığın da tedavi edilmesinde erken teşhis, hastalığın daha kolay ve çabuk geçmesini sağlar. Tedavinin amacı hastalıktan tamamen kurtulmak ve hastalığın başka yerlere yayılmasını önlemektir.
Hastalığın tedavisinde antibiyotikler kullanılır. Hap ya da iğne şeklinde olabilir. Büyük oranda iyileşme sağlanır. Genelde tek bir ilaç kullanımı yeterli olmaz. Birden fazla ilaçla tedavi yürütülür. Hastalık, hekim tarafından düzenli kontrol edilmeli, iyileşme sağlandığı takdirde tekrar kültür yapılarak bakterilerin üreyip üremediği kontrol edilir.
Bu hastalığı geçirenlerin eşleri de tedavi edilmelidir. Düzensiz antibiyotik kullanımı bakterilerin hastalığa karşı direnç kazanmasına neden olur. Bu hastalıkta penisilin türü ilaçlar kullanılır.

BEL SOĞUKLUĞUNDAN KORUNMANIN YOLLARI

Bel soğukluğundan korunmak için mutlaka tek eşlilik tercih edilmelidir. Hayat kadınlarında, birden fazla kişiyle birlikte olanlarda bel soğukluğu görülme ihtimali fazladır. Bu  yüzden güvenebileceğiniz partnerler seçmelisiniz ve güvenmiyorsanız korunma yoluna gitmelisiniz.
Bir diğer yöntem ise ilişki sırasında korunmaktır. Prezervatif (kondom) kullanmak büyük oranda korunma sağlar. Yalnız prezervatif bir kere kullanılmalı sonra atılmalıdır. Fakat asla yüzde yüz koruma sağlamaz.
Bu hastalığın erken tanısı hastalığın başkalarına bulaşmaması için çok önemlidir. Bu hastalığa yakalananların hastalıktan tamamen kurtuluncaya kadar cinsel ilişkiden uzak durmaları gerekir. Çünkü hastanın kendi sağlığını düşündüğü kadar karşıdaki insanı da düşünmesi gerekir.

AİDS BELİRTİLERİ, ACABA AIDS MİYİM? Aids nedir nasıl belirti verir? aids belirti

-->  özellikle toplumsal refah ve cinsel özgürlüğün bir nebze artmasıyla birlikte yaygınlaşmaya başlayan aids, aids belirtileri ortaya çıkmasıyla süregelen bir hastalıktır. Aids hastalığına yakalanmak çok zor ve düşük ihtimaldir. 
 Birde şunun altını çizmekte fayda var aids yaklaşık olarak 10 yıl belirti vermez yani son bir kaç gün yada hafta içinde ilişkiye girdiyseniz korkmanıza gerek yoktur. Çünkü yeni cinsel ilişki yaşayıp hemen takip eden bir kaç hafta süre içerisinde ortaya çıkan boğaz ağrısı aids le ilgili değil mikrobiyolojik bir hastalıktan ileri geliyor olabilir. Aids belirtileri üzerinde kafa yorup boğaz ağrım geçmiyor acaba aids mi oldum şikayetiyle doktora gelenlerin sayısı da hiç az değildir. Dediğimiz gibi aids zaman içerisinde (10 yıl gibi) bir süreye yayılan bir hastalıktır. Eğer aids belirtisi yaşadığınızı düşünüyor ve son süpheli ilişkinin üzerinden 2 ay geçmişse bir elisa testi yaptırabilirsiniz. 2 aydan önce yapılan testler doğru sonuç vermez.
  Aids nedir ve belirtileri nelerdir?

Türkçesi edinsel bağışıklık yetmezliği sendromu olan AİDS, HIV adındaki mikrobun neden olduğu, kan yoluyla ve cinsel ilişki sırasında bulaşan bir hastalıktır. Bu virüs, vücuda girdiğinde hastalığa karşı direnç göstermemizi sağlayan bağışıklık sistemimizi yok eder. Böylece başka hastalıklara yakalanmamız çok kolaylaşır ve en basit bir soğuk algınlığına bile direnç gösteremeyiz. Hem kadında hem erkekte görülen AİDS, her yaşta ortaya çıkabilir.
Fakat bu virüs, vücuda girdikten hemen sonra hastalık görülmez. Ayrıca, bu virüsün vücutta bulunduğunu gösteren herhangi bir şikayet ya da bulgu da yoktur. Ancak yapılan kan tetkikleri sonucu farkedilir. Yaklaşık 10-12 yıl sonra belirtiler görülmeye başlar. Bu zamana kadar kişi, mikrobu başkalarına bulaştırabilir. Ayrıca şunu bilmek gerekir ki, AİDS hastaları için “ölüm” kaçınılmaz bir sondur.
İlk olarak ABD’de ortaya çıkan bu hastalık, ülkemizde 1985 yılından itibaren görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde, Sağlık Bakanlığının verilerine göre, 1300’e yakın hastanın olduğu saptanmıştır. En çok; İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa gibi büyük ve turistik yerlerde görülmektedir. Bunun en büyük sebebi de korunmasız yani preverzatif kullanılmadan girilen cinsel ilişkidir. Hastalığa yakalananların yaklaşık üçte biri kadındır. Ülkemizde heteroseksüel(karşı cinse ilgi duyan)erkeklerde çok görülse de homoseksüel ve biseksüel erkekler, madde bağımlısı kişiler ve hemofili hastalarında da bir hayli fazla görülür. Bir grup hastada ise hastalığın nedeni bilinmemektedir.

AİDS NASIL BULAŞIR?

aids belirtileri,aids ve belirti

AİDS’in üç tane bulaşma yolu vardır:
  • Kanında bu virüsü taşıyan biriyle normal ya da anal ve oral cinsel ilişkiye girilmesi sonucu, özellikle korunmasız bir şekilde cinsel ilişkinin gerçekleşmesiyle HIV virüsü sağlıklı kişiye bulaşır.
  • Hamile ve HIV virüsünü taşıyan anneden bebeğe, gebelikteveya doğumda bulaşabilmektedir.
  • AİDS’li ya da HIV virüsüne sahip kişilerin kanlarına temas sonucu ya da organ nakliyle hastalık ya da virüs bulaşır.

AİDS’İN BELİRTİLERİ

AİDS’in virüs bulaştıktan yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıktığını söylemiştik. Vücuda giren virüs, kan hücrelerine zarar verir ve yok olmasına neden olur. Bu hücreler yok olmaya başladığında vücudun savunma mekanizması gittikçe azalır ve hastalığa yakalanma ihtimali çok artar.
Ateşin yükselmesi, iştahsızlık ve kilo kaybı, vücudun bazı bölgelerinde oluşan uçuk ya da yaralar akciğer hastalıkları, geceleri terleme, ishal, öksürük ortaya çıkar. Lenf bezleri büyümüştür. Bunların hepsinin olması gerekmez. Bir kaçının bulunması hastalığın düşünülmesi için yeterlidir.

AİDS TANISI NASIL KONUR?

Eğer vücutta enfeksiyon varsa, ELİSA testi virüsün varlığını tespit etmek için en etkili yöntemdir. Bu testle virüs varlığı saptanmışsa başka testler de yapılması gerekir. Tek başına yeterli değildir. Kesin tanı için anti-hiv testleri yapılır. Ayrıca ELİSA testi negatif çıksa bile 6 ay sona yeniden yapılması gerekir.

AİDS TEDAVİSİ

Her ne kadar tıpta gelişmeler devam da etse, AİDS’in henüz tedavisi yoktur. Ayrıca bu virüsten koruyacak herhangi bir aşı da geliştirilememiştir. Yine de birkaç ilacın bir arada kullanılması hastanın biraz daha uzun ve rahat yaşam sürmesine yardımcı olmaktadır. Hayat boyu tedavi gerektirir ve hastanın dikkatli bir yaşam sürmesi gerekir. Günümüzde AİDS için kullanılan ilaçlar çok pahalıdır.

AİDSTEN KORUNMANIN YOLLARI

Cinsel ilişki sırasında mutlaka korunmak gerekir. Herkes bu hastalığa yakalanabildiğinden, mutlaka koruyucu kılıf kullanılmalıdır. Her ne kadar böyle birşeye ihtimal vermiyor da olsanız prezervatif kullanımı çok önemlidir. Güvenli bir cinsel yaşamın gerektirdiklerine mutlaka uymanız gerekmektedir. Bunun için doktorunuzdan çok daha fazla bilgi alabilirsiniz.
Bir diğer bulaşma yolu, kan nakli olduğundan, AİDS testi yapılmamış kan asla kullanılmamalıdır. Bu durumda sağlık personeline de çok büyük görev düşmektedir. Kullanılmış ve sterilize edilmemiş cerrahi aletler, şırıngalar, jiletler kesinlikle kullanılmamalıdır. Vücudunuzda bir yara oluştuğunda mutlaka koruyucu bir bantla bunu kapatın.

AİDS HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER

Aynı tabaktan yemek yemekle, aynı yemek aletlerini kullanmakla bu virüs bulaşmamaktadır. Yanaktan öpüşme, öksürük, ter, sarılma HIV bulaşmaz. Ayrıca bir böceğin sokmasıyla bu hastalığın bulaşmadığı ispatlanmıştır. Yine toplumun bir arada olduğu, kalabalık yerlerde bulunmakla bu virüs bulaşmamaktadır.
Bu virüsü taşıyanların ve AİDS hastalarının bunları bilmesi, hastalık hakkında yanlış bilgilerin önlenmesinde ve topluma bu virüsün yayılmasını engellemede yardımcı olacaktır.